ABD, kendi cazibesinde kapitalist yörüngeye oturmuş ülkelerle birlikte bir kutup teşkil ediyorsa, bunun karşı kutbunda kim yer alıyor? Hiç kuşkusuz, buna bir tek kelimeyle cevap vermek mümkündür: İslâm âlemi. Ama pratikte İslâm âleminin neresi olduğu veya bu âlemi kimin (ya da kimlerin) temsil ettiği sorusu ortaya atılırsa, çoğumuzun buna cevap bulmakta güçlük çekeceğini düşünüyorum. Bu gün, İslâm âlemi denilen yerlerde temsilci(ler)ini bulamamış, siyasal bütünlükten uzak "Müslüman kalabalıklar" yaşamaktadır.
Seçmen, kurulan her yeni siyasal partiden, İslâm'a ilişkin beklentileri olduğunu kaideten ve daima göstermiştir. Siyasal partilerin hiçbiri, tabiatıyla, seçmenin beklentisine bütünüyle cevap verebilecek bir programla onun karşısına çıkamamıştır (mevcut yasal kısıtlamalara atıf). Buna rağmen, siyasal partilerin yöneticileriyle veya iktidarla seçmen arasında örtülü bir iletişim kurulmuştur; bu iletişimin diliyle seçmen, siyasal partilerin dinine sahip çıkmasını telkin etmiştir. Bu telkin yerine göre o kadar şiddetle tecelli etmiştir ki, parti programlarına veya yöneticilerinin kafa yapısına göre hükmedilecek olsa dindışı fikriyata sahip olduğu söylenecek kimseler bile, zaman zaman seçmenin diliyle konuşmaya mecbur edilmişlerdir.
demokrasi bu ülkenin kendi kültürel kaynaklarından ve tarihsel şartlarından beslenerek ortaya çıkmamıştır. Dolayısıyla ancak onu getiren gücün iradesi istikametinde işlemeye istidatlı bir yapıdadır.