Varlığı hatırlanmayan, göçüp giden benliği yavaş yavaş terk ediyor ruhunu. Tutunacak tek dalı kayıp giderken avuçlarının arasından, çaresizce seyrediyor; bir mahkumun o görebildiği tek penceresinden gördüğü manzarası gibi, bir deniz rıhtımı gibi sakin bedeni nedensiz dalgalara yakalanıyor; çarpıyor, acıtmaz sandığı o hergünki deniz, bugün hiç olmadığı kadar acımasız. Dalgalar konuşuyor adeta. Tek kelime etmeden karşısında dinliyor onu. Onsuzluğu düşünüyor, denizsiz nasıl yaşanır ki ? Sanki o, koskoca okyanustan bir damlanın bile su ihtiyacını karşılayamayacağını bilmiyormuş gibi. O güne kadar o kadar güzel bakmış ki sana, onu hiç aklına getirmemişsin bile. Ama artık o, limana hiç uğramayacağını bildiğin bir tekne kadar yabancı sana. Ve senin yapabildiğin tek şey, kendini o rıhtımdan denizin güvenli sandığın kollarına bırakmak. Boğulacağını bilsen bile...