Ben sevmek istiyorum. Böyle birine baktığımda, çizgi filmlerdeki gibi arkasında bir ışık kümesi belirsin, gözümü alsın istiyorum. Böyle nasıl desem? Görmek için, sesini duymak için can atayım istiyorum. Yanlışlıkla bile olsa eli elime değdiğinde, kalbim çarpsın istiyorum. Yanındayken gözümü bile kırpmadan onu izleyeyim, tüm yüz hatlarını ezberleyeyim. Ezberleyeyim ki tek başıma uyuduğum gecelerde, gözümü kapatır kapatmaz yüzünü göreyim istiyorum. Kokusunu içime öyle doyasıya çekeyim ki aldığım her nefeste hissedeyim. Sonra burnum sızlasın istiyorum. Yüzüne dokunayım. Parmak uçlarım alev alsın istiyorum. Öyle bir yazayım ki onu, öyle dizeler dökeyim ki onu anlatan; Nazım’ın kemikleri sızlasın mezarında utançtan. Birini özümseyeyim istiyorum. Vücuduna dokunduğumda, kendi tenimde hissedeyim ellerimi. Sesine aşık olayım. Adımı her söylediğinde mutluluktan gözlerim dolsun istiyorum. O kadar iyi tanıyayım ki birini, hediye almak için saatlerce dolaşmam gerekmesin mesela. Birini o kadar anlayayım ki, onu yanlış anlayacağımdan hiçbir zaman korkmasın istiyorum. Birini öyle güçlü hissettireyim ki, omuzları hiçbir zaman düşmesin istiyorum. Birini öyle güzel seveyim ki tüm sevilmemişliğini unutsun istiyorum. Ve hatta utansın kimseyi bu kadar sevemeyişinden. Birini öpmek istiyorum. Öyle bir öpeyim ki, dudaklarından şarap içmişcesine sarhoş olayım istiyorum. Ben biri beni sevsin istemiyorum. Ben sadece sevmek istiyorum.
ALFRED DE VİGNY - Romalı Bir Hanımın Banyosu
Parlak ve siyah tenli Mısırlı bir kadın köle Aynanın çelik sapını diz çöküp uzatır sahibine: Saçlarını örmek için Yunanlı bir Bakire İki beliği birleştirir İsis’in ölçüsüyle; Ve Miletliler gibi giyinmiş tünikli bir hizmetçi , Süt kâsesinde yıkar onun ayaklarını, bileklerini . Lal rengi damarlı bir mermer kurnada Pembe su onu buyur eder ; ve Latin kızları sonra Uyuşuk kollarına hoş parfümleri dökerler, Canlı bir günün can sıkıcı ışınlarını kaybederler, Yumuşacık derinin kalın kıvrımları altına Işık düşer, gevşek ve arzu uyandırıcı tarzda : Birkaç kadın çiçek taçlarını kırarak, El çabukluğuyla renkleri dağıtarak, Onları çeşmenin sularına yağmur şeklinde atarlar, Kırıntıların hoş kokuları sahiplerini sarar, O ise, altın lirin tellerine dokunur ve çalar, Genç Konsülü düşünür, uyur ve hayal kurar
Reklam
İNSANLA TOPRAK BİR OLDULAR
Sen ey can karanlık, Bir tutam selli meşem, Arokanya’m benim;(*) İnsanlıktan habersiz vatan! Yağmurlu saltanatında sen, Maden damarıydın sadece, Buz tutmuş ellerdin! Bilektin,
Ben sevmek istiyorum. Böyle birine baktığımda, çizgi filmlerdeki gibi arkasında bir ışık kümesi belirsin, gözümü alsın istiyorum. Böyle nasıl desem? Görmek için, sesini duymak için can atayım istiyorum. Yanlışlıkla bile olsa eli elime değdiğinde, kalbim çarpsın istiyorum. Yanındayken gözümü bile kırpmadan onu izleyeyim, tüm yüz hatlarını ezberleyeyim. Ezberleyeyim ki tek başıma uyuduğum gecelerde, gözümü kapatır kapatmaz yüzünü göreyim istiyorum. Kokusunu içime öyle doyasıya çekeyim ki aldığım her nefeste hissedeyim. Sonra burnum sızlasın istiyorum. Yüzüne dokunayım. Parmak uçlarım alev alsın istiyorum. Öyle bir yazayım ki onu, öyle dizeler dökeyim ki onu anlatan; Nazım’ın kemikleri sızlasın mezarında utançtan. Birini özümseyeyim istiyorum. Vücuduna dokunduğumda, kendi tenimde hissedeyim ellerimi. Sesine aşık olayım. Adımı her söylediğinde mutluluktan gözlerim dolsun istiyorum. O kadar iyi tanıyayım ki birini, hediye almak için saatlerce dolaşmam gerekmesin mesela. Birini o kadar anlayayım ki, onu yanlış anlayacağımdan hiçbir zaman korkmasın istiyorum. Birini öyle güçlü hissettireyim ki, omuzları hiçbir zaman düşmesin istiyorum. Birini öyle güzel seveyim ki tüm sevilmemişliğini unutsun istiyorum. Ve hatta utansın kimseyi bu kadar sevemeyişinden. Birini öpmek istiyorum. Öyle bir öpeyim ki, dudaklarından şarap içmişcesine sarhoş olayım istiyorum. Ben biri beni sevsin istemiyorum. Ben sadece sevmek istiyorum.
Gah uykuya çekersin, gah sebeplere sürersin; gah varlık şehrine doğru atar, yuvarlarsın, gah yokluk çölüne. O da sahibine gah şükreder, gah feıyatlara koyulur, eyvahlar olsun der. Gah Leyla'nın hizmetine bakar, gah Tanrı sarhoşu, Tanrı delisi olur, Cana cefalar etmişsin, onu deliye divaneye döndürmüşsün; gah yalnızlık bucağına aşık etmişsin, gah gösterişe, riyaya düşürmüşsün. Gah altın ister o, gah tutar da başına topraklar serper, gah kendisini kayser sanır, gah yoksullar gıbi yamalı hırkalara bürünür. Ne acayib ağaçtır ki bazı kere elma verir, bahzı kere kabak; gah zehir verir, gah şeker gah derd verir, gah derman. Ne acayip ırmaktır ki gah su olur, gah kan, gah Ia'l renkli şarap kesilir, gah süt, gah da şifaIar veren bal Gah gönüIde bilgi dokur, gah gönülden bilgiyi söker, atar. Gah üstünlükler elde eder, gah hepsini de bela görür. Mevlana Celaleddin-i Rumi
ALEKSANDR SERGEYEVİÇ PUŞKİN - KLEOPATRA VE ÂŞIKLARI
Saray pırıl pırıl. Şarkıcılar hep bir ağızdan Destan okuyorlardı, filâvta ve rubabın akışıyla. Melike sesiyle ve bakışıyla Canlandırıyordu ziyafeti ihtişam içinde. Gönüller sürükleniyordu onun tahtına doğru Fakat altın tasın önünde, O, birdenbire daldı derinlere Mucizeli başını, omuzuna eğip durdu. Ve şimdi muhteşem ziyafet sanki
Reklam
1.000 öğeden 631 ile 640 arasındakiler gösteriliyor.