Evveldi, çok evvel. Yan yanayken saate bakmanın ayıp olduğu zamanlardı. Karşılıklı oturdun mu masaya, bir gözlere bir de uzaklara bakılırdı, eski yad edilirken. Ellerde telefonlar yoktu, çocuktuk. Büyükler, eski günleri konuşurken uyuyakalmak diye bir şey vardı, sevmeler sessiz ve sebepsizdi. Ne gösterişe gelir, ne nedenlere sığardı. Her şeyden önce samimiyet gelirdi. Sevda sırdı, söylenmezdi çay ile demlenir, dua ile süslenir, aminlerle süslenirdi. Sevilenin adına türküler yakılır ama onun ardından kimseye yakınılmazdı. Eşyalar pahası ile değil, hatırası ile kıymetlenirdi. İnsanlar aldıkları ile değil, verdikleriyle değer ifade ederdi. Sâhi utanmak diye bir şey vardı. Yüzsüzlük, profesyonellik adı altında prim yapmıyordu. Dert çekmenin bile bir adabı vardı, gönlün yükü gözlerden anlaşılırdı. "Depresyon yok, gönül yorgunluğu vardı." Gönülden geçen ile dilden dökülenin arası böylesine uzak, böylesine hoyrat değildi. Evveldi, güzeldi ve tükendi... "Biz, bu içimizdeki uçurumları ve kalpler arasındaki mesafeleri sonradan icat ettik."Henüz yenilmemiştik kendimize ama yenildik, güzel duyguları kaybettikçe. Mutluluklar fotoğraf karelerinden ibaret değildi, mutlu edilmek isteği hastalıklı bir hâl almamıştı. Eşyalar değil insanlar ağırlanırdı evlerde ve kalplerde. Henüz bu kadar yalnız değildik! Başkalarınca beğenilmek her şeyden önemli değildi ama dedim ya; "Evveldi, güzeldi, güzel duyguları yitirdikçe tükendi..."
Başka bir hayalet var aklında Sürekli öldürüyor içindekileri Her nefes aldığında ürperiyorsun Her gün yavaş yavaş zehirleniyorsun Yaşlı bir kış rüzgarı çalıyor beyninde Yabancı topraklar, belirsiz umutlar Sevgiyi hiç tatmasan da ağlıyorsun Deniz garip gelse de gülümsüyorsun Cennet hiç seçmediğin bir yol sanki Duvarlar hiç kırılmak istemiyor
Reklam
Evveldi, çok evvel...
Yan yanayken saate bakmanın ayıp olduğu zamanlardı. Karşılıklı oturdun mu masaya, bir gözlere bir de uzaklara bakılırdı,eski yad edilirken. Ellerde telefonlar yoktu. Çocuktuk. Büyükler, eski günleri konuşurken uyuyakalmak diye bir şey vardı. Sevmeler sessiz ve sebepsizdi. Ne gösterişe gelir, ne nedenlere sığardı. Her şeyden önce samimiyet gelirdi. Sevda sırdı, Söylenmezdi. Sevilenin adına türküler yakılır ama onun ardından kimseye yakınılmazdı. Eşyalar pahası ile değil, hatırası ile kıymetlenirdi. İnsanlar aldıkları ile değil,verdikleriyle değer ifade ederdi. Sahi utanmak diye bir şey vardı. Yüzsüzlük, profesyonellik adı altında prim yapmıyordu. Dert çekmenin bile bir adabı vardı. Gönlün yükü, gözlerden anlaşılırdı. Gönülden geçen ile dilden dökülenin arası böylesine uzak, böylesine hoyrat değildi. Evveldi...Güzeldi... Biz bu içimizdeki uçurumları ve kalpler arasındaki mesafeleri sonradan icat ettik. Henüz yenilmemiştik kendimize. Mutluluklar fotoğraf karelerinden ibaret değildi. Mutlu edilmek isteği hastalıklı bir hal almamıştı. Başkalarınca beğenilmek her şeyden önemli olmazdı hiç... Eşyalar değil, insanlar ağırlanırdı evlerde ve kalplerde. Henüz bu kadar yalnız değildik. Evveldi,Güzeldi..!!
Ne zaman çiçeğe, yeşile durdu tüm ağaçlar; güller açtı da dökülüyor? Salt aş uğruna sabah akşam git gellerdeki o anlamsız koşturmaca da, gözünü aç kapa yitiveriyor güzellikler, yaşamı da beraberinde alıp. Geç kalıyoruz hep, ardından bakakalıyoruz. “Bahara bir ulaşsak, diyordum, ilk yaza bir varsak” kış boyu karanlık sabahlar, katran karası akşamlar, geceler. Patlama anında ki o ilk tomurcuğu, ilk rengi, ilk kokuyu, bir avuççuk mavi gökyüzünü düşledim durdum. Bir yaşama direnci, bir umut. Yağmur da siyah yağıyordu, karda içimize. Olaylarla, gazete manşetleri ile gencecik kanlı resimlerle, çamur rengi gökyüzüne bulaşıp göz oluklarımızdan, sinir uçlarımıza çarpan silme karamsarlık, yaşama uzak yaşama küskün. Bahar geliverdi işte, ardından ilk yaz. İçimiz kışlamışsa bizim, tek bir mevsim kalmışsa bakışlarımızda, ne etsin doğa bize. Kolumuz kanadımız kırılmış bir kez. Uzanamıyoruz çiçeğe, ağaca, kuşa, denize. Yaşasın çocuklar, uçurtmaları salıvermişler, düşleriyle mavi gökyüzüne. Baharyeli okşuyor saçlarını, gökyüzünde açan çocuksu ilk yaz çiçeklerini. Bir bacaksız ağlıyor, bekleşip duruyor elektrik direği altında. Uçurtması tele takılmış. Gelip geçen büyüklere bakıyor, bir çözüm yolu bulurlar elbet, parçalanmadan uçurtması. Büyükler görmeden bakmadan geçip gidiyorlar, suratsız. Kendi sorun yumaklarını çözememişler. Bırakmışlar kendilerini de, sorunlarını da olayların akışına. …
Naci Girginsoy
Naci Girginsoy
EVVELDİ GÜZELDİ
Yan yanayken saate bakmanın ayıp olduğu zamanlardı.. Evveldi. Güzeldi... Karşılıklı oturdun mu masaya, bir gözlere bir de uzaklara bakılırdı, eski yad edilirken.. Evveldi. Güzeldi... Ellerde telefonlar yoktu..
"Yan yanayken saate bakmanın ayıp olduğu zamanlardı.. Evveldi. Güzeldi.. Karşılıklı oturdun mu masaya, bir gözlere bir de uzaklara bakılırdı, eski yad edilirken. Evveldi. Güzeldi. Ellerde telefonlar yoktu.. Çocuktuk. Büyükler, eski günleri konuşurken uyuyakalmak diye bir şey vardı. Evveldi. Güzeldi.. Sevmeler sessiz ve sebepsizdi. Ne gösterişe gelir, ne nedenlere sığardı. Evveldi. Güzeldi. Her şeyden önce samimiyet gelirdi.. Sevda sırdı. Söylenmezdi. Sevilenin adına türküler yakılır ama onun ardından kimseye yakınılmazdı. Evveldi. Güzeldi.. Eşyalar pahası ile değil, hatırası ile kıymetlenirdi. Eşyalar değil, insanlar ağırlanırdı evlerde ve kalplerde. İnsanlar aldıkları ile değil, verdikleriyle değer ifade ederdi. Evveldi. Güzeldi.."
Reklam
69 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.