Adı —gece değiştiricisi— olan bir melekle anılıyor adım kaç zamandır.
“Geceler yarınların negatifleridir” diyor, ne bir harfi var başka, ne bir ünlemi. Eli elime değmedi yüz gündür, ama her gece seviştik onunla. Bilemezsin, elleri hiç olmamış ve hiç durmamış bileklerinden akan kan. İkimiz de çok yoksuluz, gecede yalnızca bir kez sevişecek kadar yoksul şehvetimiz. Ayrıca korkumuz saklı içimizde; her gece devriyeye çıkan kuzey yıldızı, onu bir adamla görürse tamamen yitirecek kadınlığını. Tanrının kurgularına şaşmamak lazım, kuruntularına da. Bir meleğin vücut hatlarını iyice öğrendim artık. Gözlerine dokununca kayboluyor hemen. Göğüslerini hissetmiyor. Yani bir tespih gibi, o hissetmeyince hiç önemi kalmıyor. Yine de dokunuyorum annemin ölü ellerinden medet umduğum gibi. Melekler insanları öpünce canları çok yanıyor. Yine de iki defa öptü beni. Parmak uçlarında bir beraberlik bizimkisi, otuz yaşlarında topuklu ayakkabı giymeye çalışan bir adam gibi hissediyorum kendimi. Gidişimden korkmuyor değilim, ama gittiğim şeritte yavaşlamak daha tehlikeli. İpeksi bir teni var bilekleri dışında. En başta içim acımıştı, yanlışlıkla sigara bile uzatmıştım ona. Oysa tüm meleklerin bilekleri kanarmış, ne kadar çok kanarsa o kadar az canları yanarmış. O da benim nabzıma şaşırıyor, gülüyor, alay ediyor; o denli hızlı bir saatin içime yerleştirilmiş olmasına ve benim hiç telaşlanmayışıma şaşırıyor. Artık dönemem, bana “git” de demez. Dudakları sana benziyor biraz, ama makyaj durmuyor teninde; tanrının kuruntuları…Ama iki sabah öyle bir tat oldu ki ağzımda, keşke onun dudaklarından rujlar yapılsa dünyanın ölümlü ve minyatür kadınlarına…
Eğer ; O’nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz… Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla, o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz… Ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin… O’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine,
Reklam
İçin için tütmekte suçların teni Ben kasırga beslemekteyim sana kalbimde Oysa çirkin tüm kelimeleri onların Tırpan gibi biçerler gözlerimi sözlerle. Yanılmakta üstüme yokmuş anladım Bir yanlışta direnmenin ağır gizini Taşıdım ölümün ikizi gibi Kendimi aşkla affettim. Bulunca kapını kilitli bir yüz gibi Suskunluk sızardı anahtar deliğinden Aramıza bir bağ örerdim gözyaşıyla Bari kurutmasaydın. Farkında olmadan gitmiştir biri Dünyanın çevresi kadar uzağa Olsa da iki buğday kadar yan yana. Çağrılmadan geldim yağmurlar için Ama aç, sana bir kasırga getirdim Bir ahla yaktım kendimi!
Aslıhan Tüylüoğlu
Aslıhan Tüylüoğlu
BİR ÖLÜMÜN ANLATISI I.BÖLÜM
Bir öyküm, 1980
 1980  İsmim Ali. Şeyh Nureddin’e bağlılığıyla mürit, Allah’a bağlılığıyla mümin bir babanın oğlu olarak 1950’de doğdum. Gençliğim, devrimci örgütlerin antikapitalist eylemler yaptığı 1980’lere denk gelir. Anlayacağınız 80 kuşağındanım.   Daha insanların at arabalarıyla yollar teptiği, yaşam alanları güneşin doğup battığı mesafenin gözle
İlham perileri pıt pıt.
Güneşi bol bir coğrafyada doğup büyümüş birinin soyunun teni o coğrafyanın güneşi ile kavrulmuştur. O kişi dünyanın en soğuk memleketine gitse dahi çocukları kavruk tenli olacaktır. İşte içerisine doğduğumuz ailenin kodları da böyle işlenir DNA’mıza, nereye gidersek gidelim, kim ile olursak olalım karakterimizi şekillendirmiş olan ailemiz ve yetiştirilme tarzımız olduğundan biz hep aynı insan oluruz. Karakterimizi belirleyen bunlar olur, bizim kendine özgü tavırlarımız ve tepkilerimiz oluşmaz, ailemiz tarafından oluşturulur. Ailenin kaçıncı ve hangi cinsiyette çocuğu olduğunuz dahi karakterinizin çizgilerini şekillendirir.
Reklam
55 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.