Efes Antik Kenti’ni hiç gördünüz mü? Ya da başka herhangi büyük bir antik kenti? Hani geriye tek sütunu kalmış yapıları ya da neredeyse tamamı yıkılan surları? O tarihi, yaşanmışlığı içinize çekerek gezdiniz mi hiç?
Neden mi anlatıyorum bunu? Antakya’nın geldiği son hali gördünüz mü? Üstünden koskoca bir sene geçmesine rağmen hiçbir şey değişmemiş, her yer hala yıkık dökük, virane şehri? O günden sonra ikinci kez gördüm ben. O bir zamanlar çok iyi bildiğim eski sokaklarından geçerken sanki büyüdüğüm, anılarımın geçtiği yer değil de binlerce yıl öncesinden kalma antik bir şehir gibiydi… Oralardan geçerken sanki ben de o şehirle beraber eskimiş, köhnemiş biriydim… Neredeyse tamamı yıkılmış köprü, tek duvarı kalmış binalar, eski Antakya evlerinden geriye kalmış, yosunlaşmış harabeler… Oysa şu köprüden ne kadar çok geçmiştim, şu meclis binasında ne güzel oturmuştum, o eski sokaklardan nasıl da kaygısızca , mutlulukla geçmiştim… Hele arkadaşımın artık yerinde olmayan evine ne çok gitmiştim büyük bir mutlulukla… Hepsi binlerce yıl öncesinde kalmış gibi şu an… Sokaklarından gezerken yalnız değildin Antakya’m. Ben de seninle beraber yıkık, harabe, virane bir şehirdim o esnada çünkü…