Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ermeniler yedi yüz insan kesmiş...
Rusların çekilmesini müteakip, Ermenilerin en çok zulüm ettikleri yerlerden biri de Erzincan. Vaktiyle 20.000 nüfusu olan kasabada şimdi üç dört bin kişi bile yok. Rusların istilasından sonra kasabada, kalanlar ise fakir ve aciz halk. Bunların da yedi yüze yakın kısmı Ermeniler tarafından kesilmiş, öldürülmüş, yakılmış ve kuyulara atılmış.Kasaba, Osmanlı ordusu tarafından şubat ayında kurtarılmış. Ölülerin toplanılması hâlâ devam ediyor. Bu korkunç kan ve sefalet manzarası karşısında, karlı dağlar, bahara hazırlanan ovalar, henüz çiçeklenen ağaçlar, sessiz ve cansız. Fırat yine sedâsız, mütevâzi ve vakûr şekilde yoluna devam ediyor, kuşlar gene harabeler ortasında melül ve malızun düşünüyor. Talihsiz Erzincan'lıların yanık, dokunaklı kürdî makamlarda söyledikleri türküler, şimdi hakikaten yerini bulmuş. Bu gün o türküler söylendiği, o hazin nağmeler yurtlarına dönen felaketzedelerin dilinden işitildiği zaman üzülmemek elde değil. Vardın ki yurdundan ayak göçürmüş Leylâ gitmiş ıssız kalmış otağı Camlar şikest olmuş, meyler dökülmüş Sâkiler meclisten kesmiş ayağı.
Kâh Tabakhâne [Debbağhane] deresinin sarmaşıklar, sarı çiçekler, yüksek kayalıklar arasından uğuldaya uğuldaya gelen sedası, kâh harabeler ortasında beyaz çiçekleriyle gülen bir erik ağacının yeşil tomurcuklu dalları üzerinde bir kuşun hazin ötüşü işitiliyor. Hiç bir evin ahşap kısmı bırakılmamış . Bazen bir çatının tahtaları yarı sökülmüş , bazen bir evin çiknoları tamamen sökülmek istenirken bırakılmış . Sokaklarda iri iri fareler aç ve ürkek dolaşıyor. Dingilleri havaya dikilmiş cephane arabaları yolları kapatıyor. Camiler elim bir halde. Hemen hemen tamamı da ahıra çevrilmiş . İçlerine bir karış gübre yığılmış . Mihrapları ve mimberleri , ahşap kısımları tamamen yıkılmış , Kelime-i Tevhid'ler parçalanmış . Duvarlara yazılan Rusça yazılarla beraber, yapılan resimler utanç verici. Bu resimlerde Türk kadınları tahkir ediliyor. Minarelerden bazıları yıkılmış , bazılarının kıymetli ve süslü şerefeleri parçalanmış . İçkale camii, ahırdan başka bir şey değil . Yanındaki susuz ve kırık çeşme üzerinde şu satırlar okunuyor: ES-SULTAN-EL AZİM, ES-SULTAN İBNİ SULTAN SÜLEYMAN İBNİ SELİM HAN BİN BEYAZİD HAN, HALLEDEHÛ MÜLKEHÛ SENE 935[1528]
Reklam
Robert Greene
Saraylar hiç kuşkusuz nezaket ve terbiyenin egemen olduğu yerlerdir; böyle olmasaydı adam öldürülen harabeler olurlardı. Şimdi gülümseyip birbirlerini kucaklayanlar, eğer terbiyeleri araya girmeseydi, birbirlerine hakaret edip bıçaklarlardı.
Sayfa 8 - Altın kitaplarKitabı okuyor
DAİMA
Harabeler gibi metruk yerlerden, metruk kimselerden sakınmalısın. Daima iyiliklere ve de güzele doğru, müspet hâllere yakın olmalısın. Temayül etmelisin hoş bir muhabbete, sevmeye, sevilmeye, şiire yahut gönülden kopan birkaç cümleye. Tek bir organizma gibidir kâinat, hâller hâllere sirayet eder durmadan, kaidedir. Kim hangi hâl üzere ise ondan payını muhakkak alır.
Hüznün gölgesi düştü umutlara! üşür yarınlara. Sabır ile bekler yaşlar, yürek yorulunca acısı gözden akar. neyi anlatır dökerken kim bilir! neyi hatırlatır hangi maziyi anımsatır kim bilir. Bir sima mı hatırına gelir,yoksa yanan yüreğine mi dokunur sabrın ızdırabı? Bi haber yaşardı harabeler içinde. bin derde devaydı sabır! etmesini bilene. Bilmeyene ölüm tek çare. Hatırı yoktur geçmişin, gelecek günler meçhul. Nakışlanıyor imtihan düğümleri Taze ömrün Kaderine. Seyreliyor umut düğümleri iğne iplik ne çare? Mazisi soğuyana doğacak güneş ne çare ne çare.?
Aلİ
Aلİ
“Neleri kaybettiğinin farkında değilsin. Sultanlıktan kapıcılığa koşuyorsun. Başkaları da koşuyor. Ama ben bu kadar acıyı sen de başkalarına benzeyesin diye çekmedim. Sana kırgın değilim, yalnız attığın her yanlış adım dünyamın bir sütununu deviriyor. Dünyamın, yani senin dünyanın. Hafızanda çatık kaşlı bir hatıra olarak yaşamak istemezdim. Sana dayanabilsem harabeler içinde yeni bir kale kurabilirdim kendimize. Olmadı. Olmuyor. Bu kitapların da, fedakârlıkların da kimseye faydası yok. Sen de koş, sen de düş, sen de yaralan. Kalbimin duracağı bahtiyar güne kadar seninle beraber yaralanmaktan başka ne yapabilirim?”
Reklam
...keşke harabeler içinde yetişen bir insan olsaydım, yıkıntılarda gelişigüzel duragelen duvarlara ve böylelikle bana her yönden yansıyan güneşin kasıp kavurduğu biri olsaydım, başlangıçta kendi niteliklerimin baskısıyla güçsüz de kalsam içimdeki yabanotunun gücüyle olumsuzlukları aşar, yetişir büyürdüm.
Birikmiş içimde çatışmalardan kalan harabeler Doğu ve batı kadar gerçek Bir yanda modern bir seküler Diğer yanda radikal bir düşünce Kalakaldım hiç bir şey yapılmayan sokak lambasız sokaklarda Güneş de doğmuyor geceye inat Ve içimdeki ateş beni ısıtacak kadar değil Sibirya misali yeryüzü
Kırıntı
Bu altüst olmuş dünya ne zaman birazcık düzene sokulacak? İnsan gündüzleri bomboş bir kafayla etrafta dolanıyor burada her tarafta, dağlarda öyle güzel harabeler var ki, insan kendisinin de onlar kadar güzel olması gerektiğini düşünüyor ama yatınca uykusu geleceğine en iyi fikirler geliyor aklına.
Hayat-ül hayvan kitabında bildiriliyor ki: Süleyman aleyhisselam bütün hayvanlarla konuşurdu. Bu onun mucizelerinden biriydi. Gökte tahtı ile gezerdi. Bir gün baykuş Süleyman aleyhisselama selam verdi. Süleyman aleyhisselam selamını alıp ona sordu ki: - Niçin buğday yemezsin? - Âdem aleyhisselam onun yüzünden Cennetten çıktığı için. - Niçin su içmezsin? - Nuh aleyhisselamın kavmi suda boğulduğu için. - Niçin hep harabelerde bulunursun? - Harabeler Allahü teâlânın mirasıdır. - Niçin evlerde ötersin? - İnsanları ikaz için. Önlerinde şiddetli tehlikeler varken nasıl gafletle uyurlar. Böylesine yazıklar olsun! - Gündüzleri niçin çıkmazsın? - İnsanlar bana zarar verebilirler. - Öterken ne dersin? - Tesbih okur bir de "Ey gafiller, çıkacağınız uzun sefer için azık hazırlayın!" derim. Süleyman aleyhisselam baykuştan daha nasihatçı kuş olmadığını söyledi. Kaynak: Ḥayâtü’l-ḥayevân
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.