Zira kitaplar üzmüyor insanı, canını acıtmıyor onlar. Hem ne gariplik var ki bunda? Ömrü kitapların arasında geçmiş biri elbet en ziyade onları sevecek.
...Hani böyle bakışlarında fener alaylarıyla gezinen insanlar olur hayatta. Turkuaz denizlerde yanıp sönen yıldızlara benzerler, durdukları yerde elektrik üretebilen planktonlara...Kendi karanlıklarını örtmek için mi yoksa bizimkine katlanamadıklarından mı öyle şiddetle kamaşırlar...
İnsanı da hamken tam yapacak o ateşi insan kendi içinde taşır. Lakin o ateş iki türlüdür. Eğer nefsinin ateşiyle pişirirse ruhunu, yanar da sönmez kül olur. Ama imanın ateşiyle ruhunu pişirirse ve bilirse sahibinin kim olduğunu işte o vakit yana yana kul olur.
"Ama insan anlamaz, bilmez acziyetini. Azken çok olduğunu, hiçken hep olduğunu, yokken var olduğunu zanneder. Böylece büyüyecek, böylece çoğalacak ve böyle yükselecek zanneder. Oysa küçüldükçe büyür insan, azaldıkça çoğalır, eksildikçe artar." dedi.
"Allah", dedi birden, "dünyayı insan için var etti doğru, lakin insanı dünya için değil. Dünyaya sahip olmak için değil Allah'ın kudretine şahit olmak için geldik."
Derler ki insan ancak anlamak istediğine uzun bakarmış. Uzun baktığı her şeyi bir noktada anlarmış. Ve anladığına şefkat duyması, şefkat duyduğunu sevmesi kaçınılmazmış.
Dünya geçer. Sen geçmeyenin türküsünü söyle. Geçer zaman. Sen sonsuzluğu iste. Batmayanın, bitmeyenin, zeval bulmayanın, ezelde ve ebedde kaim ve daim olanın pervanesi ol. Okyanusta bir damlasın madem, damladaki okyanusa ram ol.
Kütüphane bir öğrenme mekânı değildir, bir rüya görme kovuğudur. "Kütüphane, ölülerin gözlerini canlılara açtıkları yerdir," diyordu Umberto Eco...Kütüphanenin eşiğinden içeri alındığımız andan itibaren bir ulular bezmine misafir oluruz, bütün çağların, bütün beldelerin ölümsüzlerinin halkasına usulca biz de diz çökeriz. Evinizdeki kütüphane hem bir sığınaktır hem de uzaklara açılacağınız, yeni fikir ve duyguları keşfedeceğiniz bir liman.