“Yalnızlık plastik bir poşet zorlamanla yırtılmayan, denizin bile yutup sindiremediği, gömmek istesen asırlarca orada kalacağını bildiğin bir mezar olacak -malum ziyaretsiz ve hüzünsüz olmaz- maalesef kopamadığın. İşin tuhaf yanı sen o yalnızlığın içine aşk dolu aşksızlığını, varsaydığın aileni, arkadaş sanıp sarıldığın yılanları, en sevdiğin müzikleri, o çok sevdiğin kitapların altı çizili satırlarını, kendi başına masaya vurarak yudumladığın sekini, tüm mutsuzluluğundan kurtulup nasıl sana eriştiğine inanamadığın bir parça mutluluğu, yalnızca aynada kendine gülümseyebilmeyi öğrenmiş yüzünü, sevdikçe çoğalır sanıp yanıldıkça azalan insanlığını, bilinmeyen uzak bir ülkenin dondurucu iklimi olan bir ruhla sevişmenin acısını… sen o ufacık ama aldıkça genişleyen poşete tüm hayatını sığdırıyorsun da koskoca dünya o ufacık poşeti sebebi sana acımak bile olsa, senin için geri dönüştüremiyor. Hakkı var… bu kadar olumsuzluk tıpkı toplu iğne kadar yer kaplayan bir insanı çökertmeyebilir belki ama bir toplu iğne kutusuna büyük zarar… Hakkı var! Zararı ziyanı sen düşünme sakın ‘koca, yaşlı, şişko Dünya’! Ne de olsa yarattığımız tanrı gibisin sende. Onun gibi suskun, kariyer hayatının sadece değişmeyen çaresiz rolünde üstat, izledikçe mastürbasyondan sıkılmış, gerçeğine gelince tam bir beceriksiz, hayıflananından ağlayıp yakaranına kadar kulağı tıkılı… Onun gibi varlığını ispatlamadan sevgi dilencisisin sende! Üzgünüm seninle de işim bitti.”
24/12/2021 ~ 03:32