Yazar insanların hayvanlar üzerindeki orantısız gücünü sorguluyor bu kitapta. İnsan kendini rahatlıkla diğer canlıların üstünde konumlandırıyor. Öyle bir üstünlük ki bu onları sınırsızca öldürme hakkını veriyor insanlara.
19. yy öncesine kadar hayvanlar ve insanlar dünyanın merkezindeler, insan ve hayvan arasında metaforik ilişkiler kuruluyor, Eski Yunan’da 12 ayın her birini bir hayvan temsil eder
Homeros İlyada destanında savaş meydanında bir askerin ölümünü sonra da bir atın ölümünü aynı şekilde betimler.
Kuramlar değişince insanlar ve hayvanlar arasındaki bu ilişki de değişti. Ruhu bedenden ayırıp, metaya dönüştürünce Bir makineye indirgendi hayvanlar da.
İşte yazarımız bu dönüşümü, bu sınırları işliyor kitabında. “Gerçek yaşlandı ve bunadı; ne de olsa, her canlı organizma gibi kesinlikle aynı yasalara tâbi – yaşlanıyor… Apoptoz, maddenin yorgunluğu ve tükenmesiyle gelen doğal ölümdür. Yunancada bu sözcük ‘taç yapraklarının dökülmesi’ anlamına gelir. İşte dünya da taç yapraklarını döktü.” Diyor.
Kitapta baş karakter astrolojiyle ilgilenen yaşlı bir kadın. Çevresinde “avcılık” adı altında zevk için hayvanları öldürenler için düzenli olarak polise şikayet mektupları yazıyor. “Deli kadın” diyorlar ona.
Daha sonra avcılar birer birer ölü bulunuyor. Hayvanlar intikamını mı alıyor insanlardan? Mümkün mü bu? Bir polisiye, kara mizah romanı.
Konu güzeldi, sizi bazı konularda düşündürtüyor ama anlatım oldukça basit ve sıradan. Kitaptaki tek edebi yan Blake’ten alıntılar. Bir daha okur muyum bu “Nobel ödüllü” yazarı? Okumam.