Metni bu ikinci okuyuşumda metnin her okumada kendini yenileyen bir metin olduğunu anladım. Bu okumamda "metne Alfred Schütz'ün teorileri ile yaklaşılabilir mi?" sorusunu kendime yönelttim ve gayet pozitif bir yanıtla okumamı tamamladım.
Genel anlamda metnin "Türkiye" adı verilen bir çerçevenin içine yerleştirilmiş "kavak metaforu" ile örülen bir metin olduğu pekâlâ söylenebilir. Sınıflararası geçiş, maddi eşitsizlik, köyden kente göç, nesillerarası düşünce ayrılığı, metnin başat çatışma unsurlarını yaratan olgular. Metinde bu olguların her biri belirli toplumsal tiplerle temsil edilir. Bu temsillerin yazarın yaptığı bir söyleşisinde belirttiği üzere sinematografik şekillerde betimlenen kişiliklere dönüşmesi, metni adeta bir Türkiye belgeseline dönüştürür.
Metne geniş ölçekli mekân olarak seçilen Ankara'nın Türkiye Cumhuriyeti’nin Modernleşme sürecinde lokomotif bir kent olarak dizayn edilmesi dolayısıyla, metne modernleşme süreci ile birlikte Türk toplumunda görülmeye başlayan çatışma alanlarının metnin alt yapısında var olmasını sağlar. Bu anlamda metnin kurgulandığı "kavak metaforu", Ankara'da moderleşme ile birlikte başlayan, Türk toplumundaki sınıflararası ilişkilerde meydana gelen sosyolojik ve sosyo-psikolojik çatışmaların yarattığı kimliksizleşmenin bir simgesidir. Metinde özelikle köyden kente göçün başlangıç noktası olarak seçilen Konya ise, Anadolu Türklüğü'nün ve Türk kimliğindeki modernleşme ile birlikte değiştirilmek istenen ya da kentli görünümle tabir yerindeyse törpülenmesi gereken sabitliklerin anlatımının alt metnini okura verir.