Şimdi imrenme içerikli kıskançlık sorununa dönersek, bunun değişmez bir biçimde üretildiği temel, sürekli olarak gelişen bir umutsuzluktur. Bu, özel bir şeye yönelik bir kıskançlık değil, Nietzsche'nin Lebensneid diye betimlediği, kendini daha güvenceli, dengeli, daha mutlu, dosdoğru, daha özgüvenli hisseden herkese yönelik çok genel bir kıskançlıktır.
Bir insanda böyle bir umutsuzluk duygusu gelişmişse, bilinç düzeyine yakın olsun ya da olmasın bunu açıklamaya çalışacaktır. Bunu - analitik gözlemcinin yapacağı gibi - karşı konulmaz bir sürecin ürünü olarak görmez. Bunun yerine, bu umutsuzluğa ya kendisinin ya da başkalarının neden olduğunu düşünür. Genellikle biri ya da öteki öne çıkmış da olsa, her iki kaynağı da suçlayacaktır. Suçu başkalarına yıktığı zaman, genelde kadere, koşullara ya da özel kişilere - anne, babaya, öğretmenlere, koca ya, doktora - yöneltilebilecek suçlayıa bir tutum ortaya çıkar. Sık sık dikkati çektiğimiz gibi, başkalarına yönelik nevrotik isteklerin büyük ölçüde bu açıdan anlaşılması gerekir.
Bir insanın, bir başkasını sadece bir amaca yönelik araç olarak kullandığını, yani sadece ya da temel olarak belli ihtiyaçlarını o insan aracılığıyla giderdiğini görürsek, bunun da sevgi görüşümüze ters düştüğünü düşünürüz.