Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İnsanlık ne kadar büyük bir yalnızlığı, yabancılaşmayı, sevgisizliği ve yıkımı yaşıyor olursa olsun, dünyanın herhangi bir yerinde şiir yazan birisi varsa ve onu okuyan bir başkası varsa, barıştan, aşktan, özgürlükten ve güzellikten umudu kesmeye yer yoktur.
Ne tuhaf, insanın en büyük hazinesi, ona en büyük acıyı çektiren yüreğiydi ve gökyüzünü içine alacak kadar genişti.İnsan bunu ne geç öğreniyordu..
Reklam
Ve nereye giderlerse gitsinler, pişmanlıkları düşlerinden hep bir adım önde gidiyordu.
Bu paragrafı kaç defa okudum bilmiyorum.
"Sonuç?" ya da "Sonra?" diyen kimi görürse mezar taşlarını gösteriyordu. "Sonuç yok" diyordu. "Sonuç, ertelenmiş bir şim­di, sürekli devinen gerçeğin yeni bir başlangıcı, bir yanılsama­sıdır bulunduğumuz yere göre. Aslolan süreçtir ve elimizdeki tek gerçek, biricik şans, şimdi, şu an yaşadığımızdır. Bu yüzden tanıma gelmez, kalıbı ve kuralı yoktur; aşk gibi, ay ışığı gibi, iğde kokusu gibi... Yaşanır yalnızca. Sonuç adına şimdiyi erte­lemek, yaşamı ertelemektir, ipini çekerek ardına düştüğümüz mutluluğu zamanın dışına itmektir. Bulunduğumuz her nok­ta, yaşadığımız her an bir sonuç değil midir gerçekte; bizi biz eden geçmişimizden ve seçimlerimizden oluşmuş bir sonuç?"
Benim, kıyısında saygıyla beklediğim olanak, başkalarının çiğneyip attığı bir sıradanlıktı.
Nereye gitse, hangi sokağa girse, hangi alana çıksa kent kocaman bir kapı, gökyüzüne değen bir duvardı. Herkes ama herkes, bütün ışığını, yüreğini, gülüşünü ve iyiliğini bu kapının, bu duvarın ardına çekmişti. Rüzgar bile uzun soluklu ıslık çalamıyordu bu kentte. Bütün pencereler perdeli, bahçeler kilitli, ağaçlar mahpus, eşikler bıçaktı. Yalnızlık bozkırın düzlüğüne benzemiyordu hiç. Işıklar iğdiş, yıldızlar donuk, kuşlar ne kadar azdı. Sular dedi hayretle, sular yok güneşi koynunda yıkayıp serinleten.
Reklam
"Günlerin bize aitmiş gibi görünmesi ne tuhaf değil mi" dedi. "Suyun, içine konduğu kabı sahiplenmesine benziyor tıpkı. Uyanıyoruz, gün ışığının o dingin, bakir saltanatı; bir anne soluğu gibi ta içimize işleyen bir mavi serinlik... Sesler, nesneler, kokular... Bizimle birlikte usul usul uyanan bir müthiş yalnızlık... Birden, açıklanamaz biçimde yaşadığımızı duyumsuyoruz. Musluktan akan su, camlarda şakıyan gökyüzü, uzandığımız kapı kolu, bir bayram gibi dört yanımızdan akan çarşılar, ağaçların düğünü rüzgârda, olanca görkemiyle kendini bir kez daha bize sunan doğa... Bütün bunların varolması, bizim onları görmemiz, onlarla kendi varlığımızı duymamız, bizi var eden, yaşamı sevdiren bu görkemin derinden derine ölümü duyurması, bu şenliğin bizden sonra da süreceğini bilmemiz, tüm bunlara karşın derin bir tutkuyla yaşamakta ayak dirememiz... Düşündün mü hiç, tuhaf değil mi sence de?"
Biraz üzerine gidince yaşamak ne kadar acı veriyor.
"Artık insanlar da apartmanlar gibi yan yana geliyor, ama bir­birlerini bütünlemiyorlar”.
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.