Sonuç olarak Farabiye göre hak din, kesinlik taşıyan felsefi hakikatin sembolik bir ifadesidir ve din yalnızca akli ilimler ışığında kavrandığında her türlü tefrika ve dejenerasyondan korunabilir.
Sayfa 185Kitabı okudu
Bizim toplumumuzdaki dejenere din
Ancak belli bir felsefi seviyeye göre yorumlanıp temellendirilmiş bir dinin, o haliyle ilkel ve dinsiz topluma intikali halinde, din o toplumda felsefeden önce var olmayı başarırken, bir felsefi gelenek dahi başlatabilir. Bu durumda din felsefeye tekaddüm etmiş olur. Ancak burhani bir felsefeyle temellendirilmiş din, aynı felsefi seviyeye sahip bulunmayan bir toplumca benimsenebilir ve o toplum dini önermelerdeki misali hakikatleri hakikatin kendisinden ayırt edemeyecek kadar te'vil mantığından uzak olduğu için ortaya felsefi bir başarı koyamayabilir. Böyle bir topluma dinlerinin daha önce dayandığı felsefe girdiğinde, o felsefe mille ile kaçınılmaz tartışmaya girecektir. Felsefeciler hakikatin misallerinin saf hakikat olarak sunulmasından ötürü din bilginlerine cephe alırken, din bilginleri de hakikatin saf şekli addettikleri tasavvurların misali olduğu iddiasına karşı çıkarlar. Böyle bir toplumda filozof bir yandan dine karşı olmadığını belirtmeli, öbür yandan dinin hakikate ilişkin bazı ifadelerini te'vil edip toplumu aydınlatmaya çalışmalıdır.
Sayfa 184Kitabı okudu
Reklam
Demek ki felsefe ile dinin birbirinden önce-sonra gelme meselesi, dinin daima felsefi geleneğe tâbî oluşuyla ilgili bir meseledir. Dolayısıyla mille, kendisine tekaddüm eden felsefenin evrimsel bir aşaması değil, zuhûrundan önceki felsefî muhit tarafından açıklanıp yorumlanışından, Farabi'nin ifadesiyle 'insani kılınışından' ötürü daima felsefeden sonraya terettüp eden bir fenomendir. Bu anlamda "felsefeden sonra" demek, "felsefeye tabî şekilde yorumlanmış" demektir.
Sayfa 184Kitabı okudu
Eğer felsefe geleneği burhânî karakterini sürdürmez, burhânî yöntemin yerini zamanla cedel ve nihayet safsata alır, mille dahî bu tereddîye paralel bir hakikî yorum kaybına uğrarsa din adına birçok hurafe zuhûr eder ve çoğunluk bu hurafelerin peşine takılır. Böylece felsefi tereddî, dinin dejenerasyonuna yol açar ve ortaya bozulduğunun bile bilincinden olunmayan bir mille fâside (dejenere din) çıkar.
Sayfa 184Kitabı okudu
İbni Sina
Aristocu sistemin içine dışına tam manasıyla vâkıf olduğunu belirten filozof, onun geliştirilmesi yolunda ciddi katkılarda bulunduğu ancak muhalif tavrını da daima muhafaza ettiği açıklamasında bulunmaktadır. Ancak bu muhalefet çoğu durumda seslendirilmeden kalmış; sessiz kalmanın artık tahammül edilmez hale geldiği durumda ise açıkça ortaya konmuştur.
Allah'ın felsefi ilimlere yatkın mizaçta yaratmadığı Cahiliyye Araplarının İslam'dan sonra, özellikle Abbasîler zamanında nasıl bir ilmî performansa ulaştığını kaydeden Saîd, Müslümanların girişine kadar ilmî bir canlılığa rastlanmayan Endülüs'te de fetihten sonra meydana gelen felsefî hareketliliği büyük bir memnuniyetle zikretmektedir. Saîd'e göre İsrailoğulları da felsefede pek şöhretli değilken müslümanların egemenliği altında girdiklerinde bazı ilimlerde şöhretli simâlar yetiştirebilmişlerdi.
Reklam
İronik
Hem dini hem de felsefi ilimlerde uzmanlık sahibi olan Kemalettin b. Yunus el Mavsılî'ye akın akın gelen talebeler arasında daha sonra büyük bir hadis alimi olacak olan İbnu's Salah da vardı. Kemalettin'den mantık okumak için gizlice Musul'a gelmişti ancak uzun uğraşlara rağmen mantık İbnu's Salah'ın kafasına bir türlü girmiyordu. Kemalettin 'kendine işkence etmekten vazgeçmen en iyisi' diyip ona nasihatte bulundu ve İbnu's Salah mantık çalışmaktan vazgeçti. Ama mesele burada bitmedi. Kendisine daha sonra şeriat bakımından felsefe ve mantık çalışmanın yahut öğretmenin hükmü sorulduğu bir durumda üstat özü şöyle verilebilecek olan bir fetva yayınladı: "Felsefe aptallığın temelidir. Tüm sapıklıkların ve yanlışlıkların sebebidir. Felsefeye iştikal eden şeriatın güzelliklerini göremez olur. Felsefe çalışan yahut öğreten Allah'tan uzaklaşıp şeytana yaklaşır."
Gazzâli'nin de şikayet ettiği üzere, bazı kimseler din adına yalnızca -modern anlamıyla- felsefi araştırmaya değil, sırf mülhid filozoflarca ortaya konduğu için matematik ve mantığa da karşı çıkmışlardır. Onların felsefe kelimesinden duyduğu ürküntü, felsefi ilimlere karşı aleyhte tavır almalarına yetmiştir. Bilindiği gibi, Gazzâli bunu körü körüne bir karşı çıkış olarak değerlendirmişti.
608 syf.
·
Puan vermedi
Geniş Özet
Tanrı'yı ve dinleri akademik bir çevrede konuşmak ne kadar mümkün ve doğrudur, bilemiyorum. Bilim bazı inanç temelleri üzerinde yükselmiş ve bunlar yıllar içinde birbirine öylesine kenetlenmiştir ki artık bunun dışında söylenen bir şey'in imkanına dair düşünmemek gerektiğine dair bir algı vardır.  Armstrong'un bir kaç eserini daha
Tanrı'nın Tarihi
Tanrı'nın TarihiKaren Armstrong · Pegasus Yayınları · 20171,652 okunma
12 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.