1008 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
BİR DOSTOYEVSKİ MANİFESTOSU !!!
Yağmurlu bir Ankara gecesi. Mayıs ayında olmamıza rağmen bu gri şehirde haftalardır yağmur yağıyor. Sanki evren bana ‘başla artık şu efsane kitaba’ diyor çünkü Dostoyevski okumak için her zaman kasvete ihtiyacım var. Aslında sabahtan hazırladım kendimi bu geceye. Çok heyecanlı bir gün geçirdim çünkü bu kitabı tam ik senedir elimde bekletiyorum,
Karamazov Kardeşler
Karamazov KardeşlerFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202135,1bin okunma
"Dokuz yaşımdan beri Birleşmiş Milletler genel sekreteri olmayı istemişimdir. Dünya üzerinde bir huzur düzeni kurabileceğimi düşünmüşümdür" "Ben de bir tarikat hayal ederdim. Lideri olduğum bir tarikat. Günah ve yüksek sanat tarikatı. Tek amacı mükemmel insanı yaratmak olan bir tarikat. Hatta hâlâ uyuyamadığım zamanlarda bu hayali kurarım. 'Binai Zina' adında dev binalarda resim, heykel, müzik yapan yüzlerce çocuk, uyuşturucu deneyleri yapan çocukla, dövüş sanatlarıyla uğraşan kimsesiz çocuklar hayal ederim. Mükemmel insan eğitimini alan çocuklar. Mükemmel insan olmak için hayat süresinin mükemmel biçimde değerlendirilmesi gerekir. İşte bunu öğrettiğim binlerce çocuğu hayal ederim. Daha önce adını duymadıkları bir hayatla onları tanıştırır ve tek bir saniyelerini bile harcamamaları gerektiğini öğrettiğim çocuklarla konuşurum hayallerimde." "Binai Zina. Tabelada iyi dururmuş ama bu isimle belediyeden ruhsat alman zor olurdu." . Hakan'ın hayalindeki tarikat ne Tanrı'ya gider, ne de insana. Merkezi zaman olan ve sonsuz çapa sahip bir dairedir. İçinde, televizyonda görülen hiçbir şey yoktur. Tek tanrılı ve tek kullu bir dine inanan Hakan'ın tanınması mümkün ancak anlaşılması imkânsızdır. O da bunu bildiği için kendisini anlamak isteyecek insanlarla görüşmesini gerektirecek bir hayat sürdürmemekte ve bir piç olarak yaşamaktadır. Ancak tabii ki piçler yaşamaz, sadece hayatta kalır.
Reklam
Hiçbir açıklama ruhu açıklamak kadar zor değildir: “Ruh insanın bir parçasıdır, beden yokken ruh vardı. Seni okula götürdüğümde beni öpüyor ve vedalaşıyorsun. Ben kapıdan çıkıp gidiyorum. Beni göremiyorsun ama beni düşünebiliyorsun. Beni hatırlıyorsun, kucaklamamı hatırlıyorsun. Yüzümü aklına getirebiliyorsun. Hatta sen okulda iken, ben yanında değilken beni özlüyorsun. Beni düşünüyorsun ve düşündüğünde kendini güvende, iyi ve rahat hissediyorsun. Bu benim ruhumdur. Benim ruhum, bedenim orada olmadığı hâlde senin yanındadır. Sen okulda iken ruhum senin yanında kalır.” “O kişi hakkında bildiğin ve hatırladığın her şey o kişinin ruhudur. Sesi, gülüşü, yemeyi sevdiği şeyler, yaptığı şakalar, iyi olduğu sporlar, bildiği ve yapmayı sevdiği her şey onun ruhudur. O kişide bildiğin, hatırladığın, sevdiğin her şey onun ruhudur.”
Sayfa 95
En güçlü bağımız, korktuğumuzda, acıktığımızda, yorulduğumuzda ya da hastalandığımızda ilk olarak yüzümüzü döndüğümüz anne babamızla kurulmaktadır. Kendimizi iyi hissettiğimizde başka insanlarla oyun oynamak isteyebiliriz ancak stres ya da acil bir durum söz konusu olduğunda yine yüzümüzü ilk koruyucularımıza döneriz. (Ainsworth, 1967) Bu ilk bağın yoğunluğu, duygusal olarak olgunlaşmayan ebeveynlerin neden sonsuza dek hayal kırıklığı yaşayacaklarını açıklamaya yardımcı olur. Onlarla kurulan ilişkilerle başa çıkmak zor olabilir ama onlardan ayrıldığımızda ya da uzak durduğumuzda sanki bir şeyler eksik kalıyor gibi hissedebiliriz. İlk içgüdülerimiz, ilgi ve anlayış için ebeveynlerimize dönmemizi teşvik eder.
196 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
28 günde okudu
Yürek Çıkmazı
Ah Cennet ah ki ne ah... Kitap gerçekte yaşanmış bir olayı konu alıyor. Aynı şekilde kitabın dizisi de Trt1 de var. Çok severek izlediğim bir diziydi. Fakat dizide kitapa ek senaryolar da yazılmış. Neyse kitabın konusuna gelecek olursak: Kişilik bozukluğu olan alkolik bir baba (kadayifçı deli Yılmaz), Cennet ve çocuklarının (Halil, Birsen, Feride) acı dolu yaşamını, defalarca şiddet bağımlısı deli kocasının dayaklarına/işkencelerine rağmen bir annenin evlatlarına sahip oluşunu, korkuyu, çaresizliği anlatıyor. Kitaptaki şu pasaja bakar mısınız?: "Çocuk bile olamadan yetişkinliğe geçmiştim. Zaten ne oyuncağım olmuştu, ne de oyun oynadığım bir günüm. Şimdi ise kendimi işçi çocuk olarak bulmuştum. Çocuksam nasıl işçi olabilirdim ya da işçiysem nasıl çocuk?" İşte yürekleri dağlayan bir hayat hikâyesi yürek çıkmazı. Şiddet, alkolizm, kişilik bozukluğu ve pişmanlığın uçuruma sürüklediği bir adam, tırnaklarıyla yaşama tutunmaya çalışan bir kadın ve çocuklarının gerçek hikayesi. Hüznün, Drama'nın zirve konularından biri "Yürek Çıkmazı" Okurken göz yaşı dökmemek için kendinizi zor tutacaksınız. İyi okumalar dilerim.
Yürek Çıkmazı
Yürek ÇıkmazıAtike Hınçlıer · Cinius Yayınları · 201829 okunma
Bir çocuk, “Bu dünyanın hikâyesi nedir?” diye sorabilir. Yetişkin biri ise, “Dünya nereye gidiyor? Bu işin sonu nereye varacak, hazır bundan açılmışken, nedir bütün bu hikâye?” diye merak edebilir. Bence, bu dünyada bir tek hikâye vardır, bizi korkutan, esinlendiren bir tek hikâye. Öyle ki, bitmez tükenmez bir düşünce ve merak içinde yaşatır. İnsanoğlu, yaşamında, düşüncelerinde, istek ve tutkularında, hırsları ve kıyıcılığında, nezaket ve cömertliğinde, hep iyi ile kötünün ağı içinde çırpınır. Bence tek hikâye, işte budur; her düzeyde, her çeşidinden düşünce ve duygu için durum böyledir. İnsanın kendini bilinçli olarak ilk tanıyışından beri, erdem ve erdemsizlik birbirine girmiş karışmıştır. Ve biz, toprağı, ırmağı, dağı, ekonomik düzeni ve geleneklerimizi ne kadar değiştirirsek değiştirelim, dünyanın sonuna dek bu böyle sürüp gidecektir. Bundan başka hikâye yoktur. İnsan, ununu eleyip eleğini duvara astıktan sonra, zor ve açık bir soruyla karşı karşıya kalır: İyi miydi, kötü mü? İyi mi davrandım, kötü mü?
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.