onu hastaneye getirdiklerinde, yaşamla ölüm arasındaki iplikten köprüyü geçmek üzereydi. yakınında patlayan bir bomba çenesini paçalamış, alt dudağı va alt çene dişleri yok olmuştu. akıllarını yitirmemek için delicesine çalışan; elektriksiz, susuz, yakıtsız hastanelerde ameliyat yapmaya çalışan hekimler, onu yaşatmak için tam gört gün azraille yumruk yumruğa kavga ettiler. adam komadan çıkıp, kendine geldiğinde elleriyle bir şeyler anlatmaya çalıştı. hekimler ve hemşeriler, ne demek istediğini anlamak için başına toplandılar. içlerinden biri de, belma adında bir hekimdi. adam belma'yı işaret ediyor, ama kimse söylemek istediğini anlamıyordu. adamın bir göçük kapısı gibi duran ağzının içine bakamıyorlardı. parçalanan çenesi, ancak tıslamasına olanak tanıyordu. yaşam bu korkunç iletişim güçlüğünü görünce, bir tansık yaratarak, adamın sözlerini belma'nın duymasına olanak tanıdı: lütfen beni öper misin ? genç kadın içi ürperdi, öptüğü bütün erkeklerin dudakları birer birer gözünün önüne geldi. böyle bir şeyi yapamayacağını düşündü. adamın sargılar içindeki yüzüne baktığında, gözlerinin birer buzdağına düştüğünü gördü. o zaman, çenesi parçalanan adamın ölmediğine inanıp yaşama tutunması için parçalanmayan üst dudağının başka bir dudağın sıcaklığını duyması gerektiğini anladı. eğilip adamı öperken, arkadaşları başlarını eğerek yaşlarla dolu gözlerini kapadılar.
tutun kendinizi, öğüt möğüt vermeyin, sorulup istenirse ancak bir değeri olur
Reklam
Vahdettin İT karşıtı olmasaydı da öyle görünmek zorundaydı. Avrupa ve özellikle İtilaf kamuoyu İT’ye, önce sömürge imparatorlukları için dinamit olan tam bağımsızlık tutumu yüzünden düşmandı. Sonra bu büyük “günaha” Ermeni tehciri de eklendi. Böylece İttihatçılık komünistlik gibi büyük bir bela olarak görülmeye başlandı. Vahdettin bu nedenle hem tahtta kalabilmek, hem de Osmanlı için hafif barış şartları elde edebilmek için olduğunca İT karşıtı görünmek zorundaydı.
klasik matematik
aysun 67 portakal almis 90 elma yemis armutlarin hepsi curuk cikmis buna gore kac cilek vardir?
Bunlar o ataların çocukları, torunları mıydı Allah'ım? Hani vapurdan inerken birbirlerine yol vermeleri yüzünden vapur seferlerinin aksamasına ve bir semte Beylerbeyi adının verilmesine sebep oldukları söylenen o beyefendi, o saygı, nezaket, zarafet abidesi insanlarım ahfadından mıydılar gerçekten? "Rivayete göre bir gün Şirket-i Hayriye müdürü Hüseyin Hâki Bey, Boğaziçi'nde işleyen bir vapur kaptanına sık sık gecikmesinin sebebini sorar. Aldığı cevap şöyledir: -Muhterem müdür beyefendi, malûm-ı âliniz Çengelköy’ün zerzevatı, Kuzguncuk’un haşeratı, Beylerbeyi’nin teşrifatı bir türlü bitmiyor ki, vaktinde gelebilelim. Vapur Beylerbeyi’ne uğrayınca daha iskelede herkes birbirine­­: -Efendim rica ederim Zat-ı aliniz buyurun lütfen!' demeye başlıyor. -Estağfurullah efendim, ne demek? Önden zat-ı aliniz buyurunuz! -Hak-i payinize iltifat buyuruyorsunuz. Ne haddime efendim, bendenize zatıalinizden önce binmek yakışır mı? İşte böyle gecikiyoruz, muhterem beyefendi."
Geri121
216 öğeden 211 ile 216 arasındakiler gösteriliyor.