"Gitmek istiyorum, burada isyancılara hiçbir yardımım dokunmaz."
"Peki ya ölürsen?"
"Ölürsem bunu kaydettiğinizden emin olun, yeter. En azından o görüntüleri kullanırsınız."
"Başkan Snow bize mesaj gönderdiğini mi söylüyor? Benim de ona bir mesajım var. Bize işkence edebilirsiniz. Bizi bombalayabilirsiniz. Mıntıkalarımızı yerle bir edebilirsiniz. Ama bunu görüyor musunuz?"
"Alevler büyüyor! Biz yanarsak, siz de bizimle yanacaksınız!"
"Geliyor musun,
Geliyor musun o ağaca,
Ölü adamın, kaçması için haykırdığı aşık olduğu kadına,
Tuhaf şeyler oldu orada,
Daha tuhaf olmazdı aslında,
Seninle gece yarısı buluşsaydık o darağacında."
Gale'e bir insanı öldürdükten sonra hissedilenler hakkında ne söyleyebileceğimi bilmiyordum. Öldürdüğüm insanların beni asla terk etmediğini ona nasıl anlatabilirdim?
"Bu kaypak zemin üzerinde herkesin rahatlıkla kullanabildiği bazı ortak anahtar kelimeler var: laiklik, milliyetçilik, hürriyet, demokrasi, vb.
Bu kelimeleri hemen herkes aynı rahatlıkla kullanmakla birlikte farklı bir muradı dile getiriyor. Kavramlar özgül bağlamlarından koparılıyor. Bu kelimelerin, muhatab olan kitleler indinde sadece birer şifre değeri vardır. Șifreyi herkes kendi dekoderine göre çözüyor, aynı kelimeden farklı anlamlara ulaşıyor. Siyasal partilerle bu partilerin seçmenleri durumunda olan yurttaşlar arasında da şifrenin rolü önemlidir. Belli kelimeler, belli kavramlar siyasal kuruluşlarla onların seçmenleri arasında tuhaf bir 'parola' ve 'işaret' fonksiyonu yüklenmiştir. Fakat öyle bir parola ve işaret ki, parolayı soran faraza 'anka' işaretini aldı mı, bu işareti 'kuş' diye yorumlama hakkını muhafaza etmekte, işareti veren de 'anka' sözüyle 'zümrüt' dediğini iddia edebilmektedir."