"Francesco Kardeş" dedim, "her insanın, hatta Tanrı- tanımazın bile, gönlünün derinlerinde, et ve yağ tabakalarına bürünmüş bir tanrısı vardır. O etleri yağları yarıp da sana seslenen Tanrıydı."
Babam içimde bağırır; 'para kazan, zengin ol, altınınla bir hanedan arması satın al da asil ol. Ancak zenginlerle asillerin hakkı vardır bu dünyada yaşamağa. İyi olayım deme, hapı yuttun demektir! Biri dişini mi kırdı, sen karşılık olarak çenesini dağıt onun. Bağışlama yok, vur!... Annemse babam duymasın diye, titrek sesini alçaltarak, korku içinde şöyle der: 'İyi ol, sevgili Francesco'm, hakkımı başka türlü helâl etmem. Yoksulu, alçak gönüllüyü, haksızlığa uğramışı sev. Sana bir kötülük ederse, onu bağışla!' Anamla babam boğuşur durur böyle hep, bense bıkmadan uzlaştırmağa çalışırım onları. ama yanaştıkları yok, uzlaşmağa niyetleri yok, Leo Kardeş, bu yüzden de büyük acı duyuyorum.''
Yeryüzünün, insanlar için baştan çıkarıcı olduğunu bilmiyor muydu?Bir ot yaprağının,bir saka kuşunun,yanan bir lambanın, tatlı bir kokunun,bu toprak dünyayı bırakmak istemeyecek kadar güçlü olduğunu bilmiyor muydu?