Fakat insan sadece gençlik yıllarında rastlantıyla kaderin özdeş olduğunu düşünür. Sonraki yıllarda ise hayatımızın yönünü iç dünyamızın belirlediğini fark ederiz; gittiğimiz yol, arzularımızın aksi yönünde ve anlamsız gibi görünse de, sonunda bizi her zaman görünmeyen hedefimize götürür.
Ama en önemlisi, biz okurduk, hem de çok okurduk, elimize geçen her şeyi okurduk. Bütün kütüphaneleri dolaşır, kitap alırdık ve aldığımız kitapları birbirimize ödünç verirdik.
“Sessiz sakin büyürken,
Birden attılar bizi dünyanın ortasına,
Ve çarpıyor bize yüz binlerce dalga.
Her şey bizi kışkırtıyor, bazıları hoşumuza gidiyor,
Bazıları canımızı sıkıyor ve zaman zaman
Bir huzursuzluk duygusu dalgalanıyor,
Hissediyoruz ve hissettiklerimiz
Renkli dünyaya karşı hissettiklerimizi götürüyor.”
Goethe
Bir yazar düşünün ki daha ondokuz yirmi yaşlarında yazmaya başlıyor. Yazdıklarını beğenmeyip bir yandan dönemin başyapıtlarını harıl harıl okurken diğer yandan da bir arı gibi farklı kültür havzalarında dolaşarak heybesini dolduruyor. Berlin’den başlayarak Paris’i, Londra’yı, Zürih’i, Moskova’yı, Roma’yı geziyor. Bu şehirlerde yaşayan tanınmış