Ertesi gün erkenden atlarını eyerleyip dörtnala Kuzey Ormanları’na gittiler ve Kraliçe’nin öldüğü pınarda konakladılar. Drinian, konaklamak için Prens’in birçok yer arasından burayı seçmesini garip bulmuştu. Öğlene kadar orada dinlendiler ve öğlen olduğunda Drinian, hayatında gördüğü en güzel kadını gördü. Kadın pınarın kuzey tarafında duruyor ve hiç konuşmuyordu, ama sanki yanına gelmesini istiyormuş gibi eliyle Prens’e işaret ediyordu. Uzun boylu ve mükemmeldi, parlak ve zehir gibi yemyeşil ince bir giysisi vardı. Prens ona aklını kaybetmiş bir adam gibi bakıyordu. Ne var ki, kadın aniden kayboldu, Drinian nereye gittiğini bilmiyordu. Cair Paravel’e geri döndüler. Drinian, parlak yeşil kadının şeytani biri olduğunu düşünüyordu.
Bir akşam Drinian Prens’e, “Ekselansları yılanı aramaktan vazgeçmeli. Akılsız bir hayvandan intikam almak imkânsızdır, o bir insan değil ki. Boşa yoruyorsun kendini” dedi. Prens, “Lordum, şu son yedi gündür yılanı neredeyse unutmuştum” diye cevapladı. Buna karşılık neden sürekli Kuzey Ormanları’na gittiğini sordu Drinian. “Lordum” dedi Prens, “orada şimdiye kadar yaratılmış en güzel şeyi gördüm.”
Reklam
Annesinin ölümü, tahmin edilebileceği gibi Prens’i yıkmıştı. Bundan sonra o zehirli yılanı bulup öldürmek ve intikam almak için sürekli Narnia’nın kuzey sınırlarına gidiyordu. Kimse bunun hakkında tek kelime etmezdi, ama Prens bu yolculuklardan yorgun ve çılgına dönmüş bir halde dönerdi. Kraliçe’nin ölümünden yaklaşık bir ay sonra, bazıları onda bir değişiklik gördüklerini söylemeye başladı. Gözlerinde yeni uyanmış bir adamın bakışları vardı ve tüm gün dışarıda olmasına rağmen atı yorgun görünmüyordu. Yaşlı saraylılar arasındaki en iyi dostu, dünyanın doğu kısımlarına yaptıkları büyük yolculukta babasının kaptanı olan Lord Drinian’dı.
Yaklaşık on yıl önce, Caspian’ın oğlu Rilian çok genç bir şövalyeyken, bir mayıs sabahı annesi kraliçeyle birlikte Narnia’nın kuzey kısımlarına doğru yola çıkmıştı. Beraberlerinde birçok toprak beyi ile kadınlar vardı ve hepsi de başlarına yeşil yapraklardan yapılmış taçlar, taçların yanlarına da boynuzlar takmıştı. Yanlarında tek bir köpek yoktu,
Bize kayıp prensi anlatın.” Hikâyeyi anlatan Bay Pasparlak değil, yaşlı bir baykuştu.
“Pekâlâ. Ordusuz yapmamız gerekecek. Ancak bilmek istediğim bir şey daha var. Sizin bu baykuşlar meclisi dediğiniz şey kurallara uygunsa, meşruysa ve kimseye zarar vermek istemiyorsa neden bu kadar gizli olmak zorunda? Gecenin köründe bir harabede toplanmak ve tüm bu gizlilik niye?”
Reklam
640 öğeden 571 ile 580 arasındakiler gösteriliyor.