"[...] ellerinize bırakıyorum kendimi. Yeter ki yüreğimin dibinde yatan o keskin, acıtıcı buzul yüzeye çıksın, katlanılır olsun. Uykudan göğsüme giren burguyu söküp atabilsem, ansızın avlanmasam. Bir deneseniz belki anlarsınız; yozlaşmış bir düzende yaşamanın bellibaşlı, adlı adınca bir hastalık olduğunu."
Katı görünmeye çalışan insanlar, bana açıldılar mı, düpedüz ürküye kapılırım. Onların zırhlarını yırtmışım, yaralamışım gibi bir duygu. Üstelik artık hiçbir şey aynı olmayacak aramızda; yeni bir dostluğu yüklenemeyecek kadar da yorgunum (evet dostluk yüklenilir, hem de ölesiye).
Sayfa 138Kitabı okudu
Reklam
— Var mısın birlikte intihara? İki kişi daha kolay olur. — Varım ama nasıl? — Ben derim ki, denize girip yürüyelim bitene kadar. — Keskin toplumcularımız kızar. Yüksek sesle gülene bile kızıyorlar. Sonra intihar, zaten dünya görüşümüze uygun değil. Üçüncüsü: Ben, üşüyünce çıkarım. — İstersen bu işi güze erteleyelim.
Sayfa 105Kitabı okudu
Günlerimi serseri bir mayın gibi oraya buraya çarparak harcıyorum.
[...] eski evimizin sokağına girdim mi, bir tuhaf oluyorum. Bıkkınlık-hırs-bağışlama karışımı yoğun bir duyguyu taşımak çok güç geliyor.
Asıl üzüntü veren yaşlanmak değil, uslanmak. Bizlere hiç yakışmıyor üstelik.
Reklam
"Yalnız kitap, yaşamanın bir parçasını oluşturuyorsa, derin bir iz bırakmışsa, ondan söz etmemek de kadir bilmezlik oluyor düpedüz."
Tek kaygı, yazmak. Yaşamayı imgeyle takas etmek. Yaşama'nın yerine yazma'yı koymak.
Asıl terkedilenin, terkeden olduğunu anlamıyor ki kimsecikler. Terkeder görünen, neşteri ortak yaraya batırabilendir çünkü, bu güç iş ona bırakılmıştır. Yitirdiklerini, yitireceklerini, çekeceği acıları bilse de gerekeni yapmak zorundadır. Daha az'la uzlaşmacı değildir. Acıları herkesin onayladığı biçimde çekme tafrasını terkedilen'e bırakarak. Ceketini sırtına atıp kulağına bir karanfil takarak. Yola öyle vurarak.
Yazmak, her zaman fiziksel bir acı verdi bana, sonradan alacağım tatla kıyaslanmayacak bir zahmet.
Sayfa 148Kitabı okudu
39 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.