Beş köknar ağacı on beş kuş,
Tüyleri alevli bit esintiyle tutuşmuş!
Oysaki bu gülünç küçük kuşların yok kanadı!
Ah ne yapsak bu küçük yaratıkları?
Diri diri kızartsak mı,kazana koyup kaynatsak mı;
Kavursak mı,haşlasak mı,sıcak sıcak yutsak mı?
seni ben
gövdemse tir tir titreyen bir kuş
ters dönmüş bir kaplumbağa
seni ben
durup dururken değil
içinde sıkıldığım bir yeryüzü
içimde sıkılan bir yeryüzü var
diye diye icat ettim sevgilim
“Artık buradaki görevleri bitirdi,yapması gerekenleri yaptı, ardında onca iyilik ve onu sevgiyle hatırlayacak insanlar bıraktı.”
Ölüm hayatın değişmeyen tek gerçeği. Belki de gerçek olan tek şey. Ölüm kavramını ve ölümden sonraki yokluğu çocukların anlayacağı dilde fantastik bir kurgu ile kaleme almış yazarımız. Ölümün; sanıldığı, korkulduğu gibi
Yüzün diyorum bir bir bir bir,
Yüzün diyorum iyi bir gün başlıyor.
Çoktan durmuş gibi bir şeyler orda.
Saatler durmuş, sesler durmuş, savaşlar durmuş.
Ne geç kalma telaşı işçi duraklarında kadınların,
Ne bir köpek havlaması sokaklarda,
Ne de ölü bir çocuk sokulmuş fotoğraflara.
Uyanmayı beklemiş sanki bir dağ yüzyıl boyunca,
Boynunla saçların
başıma gelen bir heves
bir serinlik
gittikçe kalbimi gagalayan bir kuş
sevdiği şeye dokunmadan etrafını döndüğüm
içimde sessizce büyüyen bir yer
düşmek değil
çakılmak isteği