Eski eşe yazılan bir mektup bu kısa roman. Bir iç döküş, bir itirafname...
Çok keskin,çok köşeli, çok ters köşe bir konusu var. (Fazla bahsedip kitabın tadını kaçırmak istemiyorum .) Zuhal'in kendini keşfetme hikayesi de diyebiliriz.
Mekan bir Ege Kasabası. Karaburun ya da Foça 'yı anımsattı bana.Aşktan kaçıp sığınılan bir liman gibi.
Mehmet Eroğlu okumayı seviyorum.Sanirim bu okudugum beşinci kitabı. Sırası geldikçe diğerlerini de okurum. Netflix'deki ,romanlarından uyarlanan iki filmini de izleyip beğenmiştim. Üçüncüsü de çekilmiş ama daha yayınlanmadı. Bekliyoruz...
Başkaları adına utanç duymak bazen kendi adımıza utanmaktan çok daha acı verici...
Yalanını yüzüne vuramayacağının yalanını susarak dinlemek, bu hepsinden daha utandırıcı....
"Seni seviyorum Ardita," dedi adam usulca.
Kızın yüzü bir an için çocuksu görüntüsünü yitirdi ve tuhaf bir biçimde ciddileşti.
"Seninle olmayı seviyorum," dedi kız, "şimdiye
kadar tanıdığım bütün adamlardan daha çok
Çoğumuz, var olmak ve üremek için mücadele etmekten memnunuzdur, baskın görüş ise, talihli mi yoksa talihsiz mi olduğunu kestiremediğimiz az sayıda kişinin, kendi kaderini belirleyecek hamleyi başarıya ulaştırabildiğidir.
Köşelerimiz törpülenmemiş olsa da, en azından, bastırıldı. Ama derinlerde bir şey ikimizi de daha fazla mutluluğa muhtaç kıldı. Ne istediğimi bilmiyordum. Bir erkekten öbürüne savruluyordum; huzursuz, sabırsız, giderek hırçınlaşan, tatminsiz biri olmuştum. Bazen oturup avurtlarımın içini çiğniyor, çıldırdığımı düşünüyordum. Geçici olduğum korkusuna kapılıyordum. İstediğim şeyler hemen o anda olsun istiyordum - o anda - o anda! Güzeldim - güzelim - öyle değil mi?"
"Mutlu musun?" diye sordu adam birden.
Kız başını salladı.
"Denize yakınsam her zaman mutluyumdur. Biliyor musun," diye devam etti kız, "bütün gün, birbirimize benzeyen yanlarımızı düşündüm."