Onun, savaşta sevdiğini kaybedenlerin yaptığı gibi, trajik bir biçimde yıkılması söz konusu değildi. Ne görünür bir düşman, ne gerçek bir trajedi; ortada hastane, mezarlık, morg, ağır ceza mahkemesi, suç, dehşet yoktu. Hiçbir şey yoktu.
Savaşın gerçek, can alıcı yanının, tutkunun istilasına karşı benliğini korumak olduğunu göremiyordu. Onun düşmanı, onu ele ge çirmekle tehdit eden aşıktı.