Post Öykü Mart-Nisan sayısını okudum. İki aylık bir süre zarfında öyküyle kalmak , çağdaş öykünün yerli temsilcilerini okumak ve öyküye dair yeni haberleri almak isteyenlere önerebilirim.
Ki ne demiş Ayfer Tunç ;
"Öykü edebiyatın gayri meşru çocuğudur. Nüfusa kaydedilmiştir, edebiyat ailesinin asil
üyesidir. Ama şiir ve romanla aynı evde oturmaz. O kendi küçük evinin odalarında oturup
pencereden bakar. Kenar mahallelerin dar sokaklarında yürür. Kendine ait dünyasına
başkalarını sokmayı pek sevmez.”
Postmodern
önsöz ve teşekkür
.....
Daha önce muhtelif yerlerde okuyucu ya da dinleyiciyle karşılaşan yazıların tamamı gözden geçirildi, belirli yerler yeniden kaleme alındı, bazı eklemeler ve çıkarmalar yapıldı. Giriş bölümü ise neredeyse bütünüyle bu kitap için yazıldı; burada sadece bölümün son paragrafı olan
'İnsan vücudu nasıl ki hastalık nöbeti geçirirken acıya daha fazla dayanamaz, ne bileyim kusar mesela,ki buna savunma mekanizması denir. Gülmek de kusmak gibi bir şeydi zannımca.kimse kimseye neden kustun diyemeyeceği gibi kimse kimseye de bizi neden güldürdün diyemezdi'
Rıdvan yüksel, yumurta sızısı, post öykü syf 43
ishakedebiyat.com/post/öykü-sed...
“Fakat tozlardan ve kapının ağır uyanışından da anlıyorum ki bir ben ziyaret etmişim yıllar içinde bu evi. Neden kimse gelmedi? Sorsam şimdi hepsine, “Dünya telaşesi,” derler. E hakları da vardır az çok. Dünya telaşesi denen şey yalnız sana, bana mı? Değil elbet; minicik ekmek kırıntılarını sırtlanan karıncalara da var bu dünyanın telaşesi.”
“Oysa, o baktıkça Dünya dört yapraklı mini minnacık bir çiçek kadar ufalırdı. Renkli ve hoş kokulu bir küçülme olurdu bu; rahatsız etmezdi. O minicik dünyayı ellerimde tutar, yapraklarını sayardım koparmak yerine; seviyor, sevmiyor, seviyor, seviyor, seviyor… Ama şimdi öyle mi? Ah Melis, bakışlarının ruhsuzluğu ölülerin bile tüylerini canlandırmaya yeter…”
ishakedebiyat.com/post/öykü-sed...