Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dolayısıyla erkeğin animasından söz ediyorsak, kadın ruhuna doğru bir ad vereceksek mantıken kadının animusundan da söz etmeliyiz. Erkeğin dış tutumunun baskın özellikleri genellikle mantık ve nesnellikken veya en azından bunlara ideal diye bakılırken kadının durumunda bu özellikler histir. Fakat ruhta bu tam tersidir: İçte, hisseden erkek, muhakeme eden kadındır. Bu nedenle kadın her zaman rahatlık ve umut bulabilirken erkek topyekun umutsuzluğa daha çok eğilimlidir; benzer şekilde erkek kendini bitirmeye kadından daha eğilimlidir. Kadın toplum koşullarının her ne kadar kurbanı olabilse, örneğin fahişe olsa da erkek de alkolizm ve başka kusurlar şeklini alan bilinçaltından gelen tepkilerin daha az kurbanı değildir.
Anima olarak ruh
Dolayısıyla günlük deneyimin doğrulamasına dayanarak dış kişilikten söz ettiğimiz kadar iç kişilikten de söz edebiliriz. İç kişilik bir kimsenin iç psişik süreçlerle bağlantılı davranış tarzıdır; iç tutumdur, bilinçdışına yönelen karakteristik yüzdür. Dış tutuma, dışa yönelik yüze, persona; iç tutuma, içe yönelik yüze de anima diyorum. Tutum alışkanlık haline geldiği ölçüde bu, Benin kendini az çok özdeşleştirilebildiği iyice kaynaşmış bir işlev kompleksidir. Halk dilinde bu çok net tarzda ifade edilir: Biri bazı durumlara alışkanlık haline gelmiş bir tutum gösterdiğinde, bazı şeyleri alışkanlıkla yaptığında şunu veya bunu yaparken onun çok başka biri olduğunu söyleriz. Alışkanlık haline gelen tutumun ortaya koyduğu işlev kompleksinin özerkliğinin pratik göstergesidir bu: Sanki bireyi başka bir kişilik eline geçirmiş, sanki "içine başka bir ruh girmiş"tir. Dış tutumun belirgin özelliğini çok sık oluşturan aynı özerkliği iç tutum, anima da iddia eder. Eğitimin en zor başarılarından biri personayı, dış tutumu değiştirmektir, ve bu animayı değiştirmek kadar zordur, çünkü genellikle animanın yapısı personanın yapısı kadar iyice kaynaşmıştır. Personanın genelde insanın bütün karakterini oluşturan bir varlık olması ve bütün yaşamı boyunca değişmeden ona eşlik etmesi gibi, anima da çok genelde özerk ve değişmeyen karakterde bir varlık diye besbelli tanımlanabilir. Bu nedenle belirlenmesi ve tanımlanması çok kolaydır. Animanın karakterine gelince, deneyimim, personanın karakterini genelde animanın tamamladığı kuralını doğrular.
Reklam
Persona olarak ruh
Bu maskeye, yani ad hoc [maksatlı] benimsenen tutuma persona diyorum, antik dönemde oyuncuların taktıkları maskenin adıydı bu. Bu maskeyle özdeşleşen insana "birey" in karşıtı anlamında "persona" diyorum. Yukarıda söz edilen iki tutum kolektif kişilikleri temsil eder, bunlar çok basitçe "personalar" adı altında toplanabilir. Hakiki bireyliğin ikisinden de farklı olduğunu daha önce belirttim. Bu durumda persona uyum sağlama veya kişisel uyum nedeniyle meydana gelen ama bireysellikle aynı olmayan işlev- kompleksidir.
İşlevsel kompleks veya "kişilik" olarak ruh
Gündelik deneyimden kaynaklanan karakter bölünmesi fenomeninin ifadesi "dışarıda melek, evde şeytan"dır. Belli ortam belli tutum (bkz.) gerektirir. Bu tutum ne kadar uzun sürer ve ne kadar sık gerekirse o kadar alışkanlık halini alır. Eğitimli sınıftan çok sayıda insan birbirinden tamamıyla farklı iki ortamda -ev ortamı ve iş dünyası- bulunmalıdır. Birbirinden tamamıyla farklı bu iki ortam tamamıyla farklı iki tutum gerektirir. Benin anlık tutumla özdeşleşme (bkz.) derecesine bağlı olarak bu çift karakterlilik yaratır. Toplumun koşulları ve talepleri uyarınca toplumsal karakter bir yandan toplumun beklentileri ve talepleri, öte yandan bireyin toplumsal hedefleri ve niyetleriyle yönlendirilir. Kural olarak evcil karakteri, rahatlık ve kolaylık adına duygusal talepler ve uysalca uyum şekillendirir; bu nedenle kamu yaşamında son derece enerjik, ateşli, inatçı, direngen ve acımasız insanların evde aile arasındayken iyi huylu, yumuşak başlı, uyumlu hatta zayıf oldukları sık görülür. Hakiki karakter, gerçek kişilik hangisidir? Bu soruyu yanıtlamak sıklıkla imkansızdır. Bu düşünceler normal bireylerde bile karakter bölünmesinin hiç de imkansız olmadığını gösterir.
Ruh [Can/Nefs] (Seele/ Soul):
[Psişe, kişilik, persona, anima.] Bilinçdışının yapısıyla ilgili araştırmalarımda ruhla psişe arasında kavramsal bir ayrım yapmak zorunda kaldım. Psişeden, bilinçdışı kadar bilinçli de olan bütün psişik süreçlerin tamamını anlıyorum. Öte yandan ruhtan en iyi şekilde "kişilik" diye tanımlanabilen, sınırları açıkça çizilmiş işlev kompleksini anlıyorum.
İçe-Dönme (lntroversion/Introversion):
Öznenin nesneyle olumsuz ilişkisi anlamında libidonun (bkz.) içeriye dönmesi demektir. İlgi nesneye yönelmez, nesneden uzaklaşıp özneye gider. İçe-dönük tutuma sahip herkes öznenin motive eden birincil etken olduğunu, nesnenin öneminin ikinci sırada geldiğini gösterecek şekilde düşünür, hisseder ve davranır. İçe-dönmenin belirli özelliğini sezgi (bkz.) veya duyum (bkz.) oluşturabildiği gibi bu idrake dayalı veya heyecana dayalı da olabilir.
Reklam
Hegel fikrin varlığını tamamıyla kabul eder ve sadece ona gerçek varlık atfeder. Fikir, "kavram, kavramın gerçekliği ve ikisinin birleşmesidir." "Ebedi oluş"tur. Lasswitz, fikre "tecrübemizin hangi yönde gelişeceğini gösteren yasa" diye bakar. Fikir, "en kesin ve en üstün gerçeklik" tir. Cohen'e göre fikir "kavramın kendini fark etmesi", varlığın "kurulum" udur.
Schopenhauer şöyle der:
İrade şeyin bizzat kendisi olduğundan ve bu nedenle çeşitleri bulunmadığından, fikirden, İradenin nesneleştirilmesinin kesin ve iyi oluşturulmuş her evresini anlıyorum, bu anlamda evreler ebedi biçimleri veya prototipleri olarak bireysel şeylere bağlanır.
Kant şöyle der:
Aklın aşkın kavramlarının sadece birer fikir olduğunu söylememiz gerekse de bunun fikirlerin gereksizliği ve boşluğu anlamına geldiği kesinlikle düşünülmemelidir. Fikirler hiçbir nesneyi belirleyemese bile, yine de idrak etmeyi gözlemlenemeyen bir temelde kapsamlı ve devamlı kullanma kanonu olarak anlamaya yarayabilir. İdrak nesne hakkında kendi kavramlarıyla edindiğinden daha çok bilgi edinmez ama bu bilgiyi edinmek için daha iyi ve daha kapsamlı rehberlik alır. Dahası -burada sözünü etmekten daha fazlası gerekmez- aklın kavramları belki doğa kavramlarından pratik kavramlara geçmeye imkan verir ve böylece ahlaki fikirleri destekleyebilir.
Fikir (Idee/ idea)
Dolayısıyla (ifade edilmesiyle değil) özü uyarınca fikir a priori mevcudiyete sahip olan bir psikolojik belirleyicidir. Platon bu anlamda fikri şeylerin prototipi diye görür, Kant ise "Aklın pratikte her tür kullanılışının arketipi [Urbild]'', bu durumuyla deneyimlenebilirlik sınırlarını aşan aşkın bir kavram, "nesnesi deneyimde bulunmayan bir akli kavram" diye tanımlar.
535 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.