Hayatım kötü ve hep tekrarını gördüğüm bir rüya gibi. Karanlıklardan, bataklıktan çıkmak için çırpınıyorum. İlerlediğimi, biraz olsun yol aldığımı düşünürken, yeniden başa dönüyorum. Hep aynı soruya cevap bulmam gerekiyor.
Zaman, dolabın arkasındaki böcek için de benim için de aynı tempoda seyrediyor. Benim yaşıyor olmam, onun ölmüş olması, zamanın ikimizi de aynı mantıkla çürütmekte olduğu gerçeğini değiştirmiyor. O dolabın arkasında yumuşak halının üzerinde, ben burada salondaki yuvarlak masanın başında...
Hakan Bıçakcı, Hakan Günday dolayısıyla tanıştığım bir yazar. Günday'ı fazlasıyla seven bir okur olarak onun ''üstadım'' diye andığı bir yazarla tanışmak istememem mümkün değildi. Bu okuduğum ikinci kitabı ve gerek ilk kitabında gerekse ikinci kitabında karşılaştığım his aynı: Süratle beton bir zemine çakılma hissi. Soğuk, giderek katılaşan, göğüs boşluğumda mide bulandırıcı bir heyecan uyandıran his. Rüya Günlüğü. Mutlaka okunmalı, şöyle güzel, böyle güzel demeyeceğim. Bıçakcı ile tanışmak ''gereken'' bir durum değil çünkü. Ya gerçekleşir ya gerçekleşmez.
İnsanlar görüp duyduklariyla bir insana önyargılı yaklasmak yerine o kişiyi yakından tanımaya çalışsalar keşke. HAYAL GÜNLÜĞÜ
III. Murat Han bir gün telaşlı bir şekilde uyanır. Yüzünde düşünceli bir hava vardır. Vezîr-i Âzam Siyavuş Paşa, padişahın bu halini görünce dayanamayıp sorar:
- Hayırdır
Okuduğum ikinci Hakan Bıçakçı kitabı. Absürd hikayelere, büyülü gerçekliklere düşkünlüğüm malum fakat Boş Zaman'ı bir Rüya Günlüğü'nü sevdiğim kadar sevemedim. Sanırım yanlış bir zamanda okudum.
Kitap tasarımını çok beğendim, baskı kalitesi de güzel.
Boş ZamanHakan Bıçakcı · İletişim Yayınevi · 2011209 okunma