Büyük şehirlerde insanlar daha çok orijinal bir yaşam arzı sürdürmeye önem verir. Bu yüzden ortaya varoluşçuluk gibi abuk sabuk, hiçbir anlamı olmayan kavramlar atar, değişik bir hayat yaşıyor yanılsaması yaratmaya çalışırlar. Oysa kırsal kesimde insanlar doğar, yaşar, sever, nefret eder ve eski geleneksel yöntemlerle ölür. "Romeo ve Jülyet" ya da "Nişanlılar" gibi eserlerdekine benzer dramatik olaylara karışıp karışmadıkları umurlarında bile olmaz. Bu nedenle de yaşamları sonsuz, banal olayların tekrarından ibarettir. Ama sonuçta onların da sonu şehirli entelektüeller gibi toprak olur. Tek fark, entelektüeller kızgın bir biçimde ölürler. Onlar öldüklerine değil de banal bir biçimde öldüklerine üzülürken, köylüler sadece biraz daha nefes alamadıkları için üzülür. Kültür denen şey evrendeki en büyük kandırmacadır çünkü sadece hayatı değil, ölümü de zehir eder insana.