Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dikkat ediniz; dünya aldanma üzerine dürülmüştür.
Kainattaki her şey, ya bizzat veya neticeleri itibariyle güzeldir.
Reklam
Irkçılık Nefrettir Kibirden Kendisini Üstün Görmektir
IRKÇILIKLA BİRBİRİNE YABANİ VE DÜŞMANCA BAKMAK Irkçılık ve unsuriyet fikriyle ayrışma ve husumet konusuna temas eden Bediüzzaman, bunun bir felaket, düşmanlara yardım, müstemlekeleşmek/sömürgeleşmek gibi sonuçlar doğuracağını da şöyle açıklamaktadır: "Şimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebî
Ğayz, öfkelerin en şiddetlisine denir. Fetih Sûresi'nin sonunda Allah'ın Müslümanları kısa zamanda kuvvetlendirmesi "onları yetiştirenin/zürra'nın çok hoşuna gider: "onların bu hali ile küffarı ğayza sürüklemek içindir. Gayza kapılanlar; dengeli ve doğru kararlar veremezler. Onun için ayet müminlere; ğazya gelince bunu yutmalarını ve gereği ile hareket etmemeyi emreder. Hz. Ömer'in Danışma Kurulu da düşmanı gayza getirmek, yanlış yaptırmak ve böylece mağlup etmek istiyorlardı. Bunun için; onlarla çok kere savaşmak, farklı komutan ve taktiklerle onları kızdırmak ve bezdirmek gerekiyordu.
Sonra o Necran Hıristiyanlarını yerlerinden sürgün için; Ya'lâ b. Münye'yi askerlerle Yemen'e gönderdi. Çünkü Rasulullah (a.s.m.): Ceziretu'l-Arap'ta iki dinin bir arada olmayacağını söylemişti.
Salit'i emir yapmamdan beni alıkoyan; ancak senin savaşa icabete çabukluğundur. Fakat savaşa çabuk davranmakta, bedevilerin büyük zayiatları da vardır. Durum şu ki; savaşı acele etmeyen güzel yapar.
Reklam
Hz. Ömer'in Hilafet Nutku
Hz. Ömer'e Halife olarak biat edilince Medine Mescidi'nde minbere çıktı. İlk basamağında ayakta durarak şöyle konuştu: "Cenab-ı Hak, beni işlerinize vekil tayin etti. Size faydalı olacağımı ümit ederim. Yüce Allah'tan da bana yardımcı olmasını, haklarınızı koruma hususunda bana ilhamda bulunmasını niyaz ederim. Çünkü ben zayıf bir kulum; bana ancak Allah'ın yardımı kuvvet verir. Halifelik vazifesini üzerime almış olmam inşallah ahlâkımdan hiçbir şey değiştirmeyecektir. Büyüklük Cenab-ı Hakk'a mahsustur. Kulların büyüklenmeye hakları yoktur. Hiç biriniz 'Ömer halife olunca değişti' demesin; ben hakkı nefsimden (kendimden) önce düşünürüm, onu daima başa alırım. Yaptığım işleri de size açıklarım. İçinizde haksızlığa uğrayan ve kendisine zulmedilen olursa bana haber versin. Çünkü ben de sizin gibi bir insanım; söylemezseniz bilemem." Sonra o minberde, ayakta olduğu halde şöyle dua etti: "Allah'ım, ben sert ve şiddetli biriyim; bana yumuşaklık ihsan eyle. Ben güçsüzüm, bana kuvvet ver. Ey Rabb'im, idaresini üzerine aldığım bu ümmeti doğru yola irşat (sevk) için bana güç ve kuvvet ver.
İlk olarak Muhacirler'den Abdurrahman b. Avf'ın bu mesele hakkında düşüncelerini sormuştu. Ömer'in hilafetine ne dersin deyince o aynen şöyle söylemişti: "Düşündüğünden daha iyidir. Fakat biraz sertliği var." Herkes Hz. Ömer'in sert karakterinin farkındaydı. Bunu Hz. Ebu Bekir de biliyordu ve ona şu karşılığı verdi: "Onun sertliği benim rikkatimi (yumuşaklığımı) dengelemek içindir." Sonra da ekledi: "İş başına düşünce hiddet ve şiddet gibi durumlardan vazgeçеr." .... "Onun içi dışından daha iyidir ve içimizde bir benzeri yoktur" -Hz. Osman
"Ben, zamanın insanlara uzayıp (asırlar geçip de) birinin şöyle demesinden korkmaktayım: 'Allah'ın Kitabı'nda recmi (onu emreden ayeti) görmüyorum' (Sonra sözlerini şöyle sürdürdü): 'Böylece Allah'm farzlarından bir farzı bırakmakla saparlar. Dikkat ediniz! Şüphesiz, recim evliyse, delil ortadaysa, gerçektir; hamilelik veya (zinayı) itiraf varsa..."
Rasulullah namazı kıldıracağı sırada, Hz. Ömer onu elbisesinden tutup çekti. Sonra önüne dikilerek Abdullah b. Übey'in yaptığı kötülükleri saydı. Namazını kıldırmasını istemiyordu. Ardından da şöyle sordu: "... Allah düşmanı Abdullah b. Übey üzerine namaz mı kılacaksın?" Hz. Peygamber gülümsüyordu. Hz. Ömer tekrar sordu: "Allah seni münafıklar üzerine namaz kılmaktan nehiy etmedi mi?" Böyle bir nehiy yoktu. Rasulullah farklı düşünüyordu. Ona şunları söyledi: "Ben, iki tercih arasındayım (ve tercihimi yaptım). Yüce Allah şöyle buyurdu: 'Onlara ister mağfiret dile, ister dileme. Kendilerine yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla mağfiret etmeyecektir," .... Olayın üzerinden çok geçmeden gelen bir ayet Hz. Peygamber'e şu ihtarda bulundu: "Onlardan ölen biri üzerine asla namaz kılma ve onun kabri üzerinde ayakta durma! Çünkü gerçekten onlar Allah ve Resulü'nü inkâr ettiler ve fasıklar olarak öldüler. " Tevbe 9/84 Ayet, Hz. Peygamber'e ve onun şahsında ümmetine bir uyarı niteliğindeydi ve Hz. Ömer'in düşüncelerini teyit ediyor, onu destekliyordu. Burada vahiyle onun düşünceleri birbirine uygun düşmüştü. Bu tür muvafakat, Hz. Ömer için birkaç yerde gerçekleşmiştir. Bu ayetten sonra Resul-i Ekrem (a.s.m.) hiçbir münafığın cenaze namazını kılmadı, defin sırasında mezarı başında da bulunmadı.
Reklam
"Namazdan muaf olmaya gelince, içinde namaz olmayan dinde hayır yoktur."
Hz. Bilal ezan okurken, hâlâ dağlarda can korkusuyla dolaşan tek tük insanlar görülüyordu. O sırada Ebu Süfyan, Attab b. Esid, Ebu Cehil'in kardeşi Haris b. Hişam ve yanlarındaki birkaç kişi daha ezanı dinleyenler arasındaydı. Mekkeliler olayı yorumlamaya başladılar: "Ey Allah'ın kulları, Kâbe üzerinde ezan okumak bu kara köleye mi
MENFİ MİLLİYETİN TARİHİMİZDEKİ ZARARLARINDAN ÖRNEKLER
MENFİ MİLLİYETİN TARİHİMİZDEKİ ZARARLARINDAN ÖRNEKLER Bediüzzaman milliyetçilik ve ırkçılık konularına temas ederken, tarih içinde menfi milliyetin İslamlar içinde görülen zararlarına da bazı örnekler ışığında temas eder: "Evet, menfi milliyetin tarihçe pek çok zararları görülmüş. Ezcümle, Emeviler, bir parça fikr-i milliyeti siyasetlerine
BEDİÜZZAMAN'A GÖRE IRKÇILIK VE ZARARLARI
BEDİÜZZAMAN'A GÖRE IRKÇILIK VE ZARARLARI Bir 20. asır müslümanı olan Bediüzzaman Said Nursi, müsbet ve menfi milliyet konusunu ele alırken; ırkçılık ve zararlarına dikkat çektiği bir değerlendirmesinde şunları söyler: "Fikr-i milliyet şu asırda çok ileri gitmiş. Hususan dessas Avrupa zalimleri, bunu İslâmlar içinde menfi bir sürette
ANASIR-I İSLAM, İSLAM'IN OĞULLARIDIR
ANASIR-I İSLAM, İSLAM'IN OĞULLARIDIR Yine Bediüzzaman, Birinci Dünya Harbiyle birlikte ve ondan önce Müslümanların parçalanmasından söz ederken, bunun teavün ve teârüf eksikliğinden meydana geldiğini açıklayıp, ardından İslam milletlerinin birbirleriyle olan ilişkileri konusunda şunları söyler: "İşte Hint, düşman zannederek, hâlbuki
357 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.