Sultan III.Selim’in çabalarıyla başlatılan asrileşmeyi, II.Mahmut Han çok kanlı ve ısrarlı bir mücadele vererek Vaka-ı Hayriye zaferiyle sürdürmüş, oğlu Abdülmecit Han ise Gülhane Hatt-i Hümayunu ile taçlandırmıştı. Yerine gelen Abdülaziz ise bu fermanın getirdiği yeniliklere sahip çıkmıştır.
Velhasıl, II.Mahmut Han’ın peş peşe tahta geçen iki oğlu, muasır medeniyete yakışır, adaletli bir idareyi saltanatları süresince devam ettirmişlerdi.
Nasıl sızlanmasındı yüreğim... Bu ahdin sona ermekte olduğuna şahitlik etmiştim bugün.
Liyakat ve adaleti bir kere daha rüşvete, şahsi hırslara kurban etmiş, hünkar cinayetlerinin çoktan kapanmış kapısını bugün yeniden aralamıştık!
Ne yazıktır ki, hiçbirimizde şer karşısında dimdik duracak omurga yoktu! İçinde debelenip durduğumuz devran, benimde bir halkasını oluşturduğum paslı bir zincirdi, er veya geç kopmaya mahkumdu!
Vaziyeti benim gibi görebilenlerin içinde, atiye karşı hep bir korku ve kendimizi emniyete almanın endişesi vardı.
Bizler... Osmanlı’nın valide sultanları, kadınefendileri, şehzadeleri, sultanları, hanım sultanları, damatları, sadrazamları, seraskerleri, nazırları maziden ders alabilmişsek, başımıza gelebilecek belalara karşı her daim tedbirli olmak zorundaydık!
Sanırım işte bu yüzden kurnaz, sinsi ve aç gözlüydük hepimiz.
Ve işte bu yüzden derin, huzurlu uykulara bırakmıyorduk gece yastığa koyduğumuz başlarımızı!
Saatler sonraydı, odamın penceresinden rengi gül kurusuna dönüşmüş ufka baktım. Bugün bir sultan daha geçip gitmişti tarihin sayfalarından.
Ben, bir sultanın gidişine, bir diğer sultanın gidişine şahit olmuştum.