Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
16. Biliniz ki Peygamberlerin (aleyhimusselâm) bütün mucizeleri âdeten muhal (imkânsız) olan şeylerdir. Biz bu imkânsızlığı ”Müsteb'ad olarak adlandırıyoruz. Lakin mucizeler aklen imkânsız olan şeyler değildir. İnsanlar âdeten muhâl olan şeyle aklen muhâl olan şeyi birbirinden ayırd etmemekte olup ikisini aynı şey zannetmektedirler. Ateşin Hz. İbrâhim (aleyhisselâm)'ı yakmaması aklen muhal değildir. Doğrusu şu ki ateş her zaman yakıcı değildir. O ancak şânı Yüce hakiki Müessir'in emriyle yakar. Hatta bazı canlılar ateşin içinde yaşarlar da ateş onlara en ufak bir zarar vermez. Bazı insanlar Mi'râc'ı aklen muhâl sayarlar. Çünkü onlar, bir insanın o kadar uzak mesafeleri hayret verici bir süratle katedebileceğini kavrayamazlar. Lakin onlar, gözden çıkan bir ışının bir anda doksan milyon mil mesafedeki güneşe kadar uzanan mesafeyi katedip geri döndüğünün farkında değildirler. Aynı şekilde bazı insanlar, kıyâmet gününde ellerle ayakların konuşup şâhidlik edeceğine şaşarlar. Ama küçük bir et parçası olan dilin konuşmasına şaşmazlar. Çünkü dilin gece ve gündüz demeden hareket ettiğini müşahede etmektedirler. Peygamberlerin (aleyhimusselâm) gösterdikleri olağanüstü haller de bu türden olupaklen muhal olmayan şeylerdir. Bunlar ancak âdeten muhâl olan şeylerdir. Bunların her birinin diğerlerinden ayrı, müstakil hükümleri vardır.
Şunu da söylemeliyiz ki olması mümkün olan bir şeyin vukuu sahih bir nakli delille sabit olursa o şeyin vâki oldugunu söylemek gerekir. Vâki olmadığı sahih bir nakli delille sabit olmazsa o şeyin vâki olmadığına inanmak gerekir. Bir şehrin yüzölçümünün diğer bir şehrin yüzölçümünden daha büyük olduğuna dair anılan örnekte “Falan beldenin yüzölçümü şu beldenin yüzölçümünden daha fazladır” ifadesinin doğru olduğuna hükmedilebileceği gibi yalan veya yanlış olduğuna da hükmedilebilir. Tabi bu hüküm, ancak söz konusu beldelerin ölçümü yapıldıktan sonra verilebilir. İslâm inancına göre semâların varlığı da aynı şekilde mümkinâttandır. Akla göre semâların ne varlığına ne de yokluğuna dair herhangi bir delil mevcut değildir. Hatta akla göre her iki ihtimal de söz konusu olabilir. Şu hâlde semâların varlığına veya yokluğuna hükmedebilmek için nakli bir delile müracaat etmek gerekir. Kur'ân ve Sünnet nasslarının semâların varlığına delâlet ettiklerini gördüğümüze göre semâların var olduğunu söylememiz gerekmektedir.(bk.Talak,65/12;Fussilet9/12)
Reklam
1.Kaide:Bir şeyin anlaşılmaması, o şeyin bâtıl olduğuna delâlet etmez. Bir şeyin bâtıllığı, ancak onu reddedip yok sayan kesin bir delil ile sabit olur. Burada aralarında büyük fark bulunan iki şeyin mevcüdiyeti apaçıktır ve onların bilinmesi gereklidir: ı. Bir şeyin varlığının anlaşılmaması. 2. O şeyin var olmadığının bilinmesi.
Bazı insanlar, uzmanlık alanlarında olmayan işlerde başkalarının söylediklerine uymayı âdet edinmez, aksine her meselede maslahat, illet ve delilleri araştırır, bunları bırakıp âlimlere teslim olmazlar. Bununla birlikte kâmil olmayanın kâmil ve âlime uyması gerekir. Bu demek değildir ki âlimlerin yanında hükümler için maslahat ve deliller yoktur. Aksine onların yanında bunlardan çok sayıda vardır. Ancak İslâmi ilimlere aşina olmayan kimseler o delilleri ve maslahatları bazen anlamayabilirler. Mesela matematik ilminin tanımlarını, konulan esaslarını ve uzmanlarınca bilinen temel esaslarını bilmeyen bir kimse Öklid teoremini bilemez. Aynı şekilde şeriat ilminin ilke ve esaslarını bilmeyen ve bu ilme eğilmemiş bir kimsenin ulemâya uymaktan başka yapabileceği bir şey yoktur.
Muhammed Bin Sîrîn dedi ki: «‍ﺇ‍ﻥ‍ ‍ﻫ‍‍ﺬ‍ﺍ ‍ﺍ‍ﻟ‍‍ﻌ‍‍ﻠ‍‍ﻢ‍ ‍ﺩ‍ﻳ‍‍ﻦ‍, ‍ﻓ‍‍ﺎ‍ﻧ‍‍ﻈ‍‍ﺮ‍ﻭ‍ﺍ ‍ﻋ‍‍ﻤ‍‍ﻦ‍ ‍ﺗ‍‍ﺄ‍ﺧ‍‍ﺬ‍ﻭ‍ﻥ‍ ‍ﺩ‍ﻳ‍‍ﻨ‍‍ﻜ‍‍ﻢ‍» "Şüphesiz bu (aldığınız) ilim dindir, dininizi kimden aldığınıza dikkat ediniz." (Müslim)
Sayfa 14
Eşref Ali et-Tehânevi ise şöyle der: "İnsanlar, amelsiz ilim elde etmeye özene bezene itina gösteriyor. Kitapları okuma ve ezberleme hususunda ve bunlarla ilgili tahsil yollarını ikmal emede ciddi gayret sarf ediyorlar. Fakat bildikleriyle amel etmeye yanaşmıyorlar. Halbuki müşerret bir ilim elde etmek insana büyük bir fazilet ve rüchaniyyet sağlamaz. Zira şeytan da vaktiyle büyük bir bilgindi. Lakin kendi ilmiyle dalalet yoluna saptı; ilmi kendisini kurtaramadı, bilakis onu yanlış istikametlere sürükledi.Bu kadarla kalsaydı yine neyse; fakat insanları da Allaha isyan vadisine o çekti. O seytan ki tağyir ve tebdile dair bilgiere sahipti. Aynı zamanda şeriatın diğer ilimlerine de vakıftı. Fakat bütün bu ilimleri halkı doğru yoldan çıkarmak ve azdırmak için kullandı. Eğer o, bu ilimleri bilmemiş olsaydı, bu ilimleri kucaklayan halkı nasıl saptıracağını, nasıl şaşırtacağını bilemezdi. Lâkin şeytan, ilmiyle âmil olmadığı, bu ilimlerden istinbat olunan evamir-i ilâhiyeye asla sarılmadığı için ilmi kendisine menfaat vermedi, başkaları da ilminden istifade edemedi.
Sayfa 157Kitabı okudu
Reklam
Benim çırpınışlarım sevinçten değildir. Ele geçirilmiş kuş da çırpınır. Umursamazlığım da sevincimden değil. Bazı olayları hatırlamamdandır.
Söz gelimi bir insan hayatını hırsızlık yaparak kazanıyorsa, onun, yaşantısında insanlara merhametli davranması, hak hukuk gözetmesi, dürüst ve samimi olması... mümkün değildir. Yani o kimsenin "temiz" olması kabil değildir. Eşref Ali et-Tehânevî (k.s.) bu meseleyi şöyle bir misalle açıklıyor: "Kirli aynayı halis, saf su ile yıkarız; pırıl pırıl olur ve bakanlar temizliğinden hayrete düşerler. Fakat ayna, idrarla yıkanacak olursa, üzerine bulaşmış olan (kaba) pislikler yine gider ve yüzü şüphesiz temiz gibi olur. Olur amma, gerçek anlamda temiz ve pak olmuş sayılmaz. Bakanların hayretini mucip olmaz ve onları saf (net) olarak göstermez. Çünkü ayna henüz pistir. Bunun için insanlar onu kirli görür, beğenmez, ondan ikrah eder. Öyleyse yaşayışı İslâm şeriatı ile çatışan herhangi bir kimse için Allah'ın rahmetine sığınmak, ahirette felaha nail olmak mümkün değildir.
Sayfa 216Kitabı okudu
9500 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
457 günde okudu
Hadislerle Hanefi Fıkhı Eşref Ali et-Tehânevi (r.h.) Misvak Neşriyat olarak, hassas bir çalışmayla “İ’lâüs-Sünen” isimli eseri Arapçadan Türkçeye terceme ederek istifadenize sunmuş bulunuyoruz. Hanefi Mezhebi‘nin hükümlerini, hadis-i şeriflerdeki delilleriyle anlatan bu kitap; et-Tehânevî tarafından 20 yıla yakın bir zamanda yazılmış, bütün İslam
Hadislerle Hanefi Fıkhı (20 Cilt Takım)
Hadislerle Hanefi Fıkhı (20 Cilt Takım)Eşref Ali et-Tehânevi · Misvak Neşriyat · 20162 okunma
Tasavvufun Gayesi: Kötü Huylardan Arınıp İyi Hasletler Kazanmak
Muhammed Takî Osmânî şöyle dedi: “Hacı İmdâdullah Muhâcir Mekkî, büyüklük kuruntusuna kapılan kimselerin tarikatın kokusunu bile alamayacaklarını, Eşref Ali et-Tehânevî ise tasavvufun bidâyetinin ve nihâyetinin müridin kötü huy ve vasıflarını yok edip onların yerine iyi hasletler kazanması (fenâ) olduğunu söylerdi.”
Sayfa 103Kitabı okudu
44 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.