İnsan, yeryüzünü îmâr etmek ve gönül mahsûlü eserler meydana getirmekle mükelleftir. Çünkü o, yeryüzünde Allâh’ın halîfesi olmak için yaratılmıştır. Cenâb-ı Hakk’a vekîl olarak yaşamak demek olan bu hilâfet vazifesi, fıtrat-ı asliyede mek­nuz istîdâdlarında, yâni fıtratında bu vazîfeyi yerine getirebile­cek kâbiliyetleri taşıması itibâriyledir. Allâh Teâlâ, bu istîdâdın yeşermeye memur bir tohum gibi geliştirilerek matlûb neticeyi hâsıl edebilmesi için gerekli programı, yâni emir ve nehiyleri Kur’ân-ı Kerîm’de beyân etmiştir. Buna hakkıyla riâyet eden­ lerin mânevî derecelerini bildirmek üzere hadîs-i kudsîde şöyle buyrulmuştur: “Her kim Benim velî bir kuluma düşmanlık ederse, Ben ona karşı harb îlân ederim. Kulum, Bana en çok kendi­ sine emrettiğim farzları îfâ ederek yaklaşır. Farzlara ilâve­ ten işlediği nâfile ibâdetlerle de yaklaşmaya devâm eder; nihâyet Ben onu severim. Kulumu sevince de Ben âdeta onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olu­ rum. Ben’den ne isterse mutlaka veririm, Bana sığınırsa onu korurum.” (Buhârî, Rikâk, 38)
İnsanın yaratılmasında birçok İlâhî maksat vardır. Bunlar­dan biri de, Allâh Teâlâ’nın, hilkat san’at ve güzelliğine delil ola­ bilecek bir zirve vücûda getirmek istemesidir. İnsanın yaratılma­ sındaki murâd-ı İlâhî o kadar mühimdir ki, bu maksadın gerçek­ leşebilmesi için Cenâb-ı Hak, idrâk edebildiğimiz ve edemediği­miz hususiyetleriyle bütün bir kâinâtı halketmiş ve onu insanın istifâdesine sunmuştur.
Reklam
Bir buğday tanesi, buğday cinsinin tüm husûsiyetlerini içinde taşıdığı gibi, her çeşit tohumun içinde o cinsin bütün hususiyet ve karakteri mevcuttur, insan da, kâinatta var olan her şeyin hakikatini muhtevi müstesnâ bir varlıktır. Bu bakım­dan insan, âdeta kâinâtın içinde dürüldüğü bir öz, bir tohum gibidir. Nitekim bu hakikati beyân sadedinde Şeyh Gâlib şöyle der: Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen, Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen! “Gönül gözü ile bir bak kendine. Yaratılanların özüsün sen. Kâinâtın gözbebeği olan âdemsin sen.”
Küçük bir âlem olması açısından Adem ile büyük bir âlem olan kâinât, aslı aynı olan bir hakîkatin iki ayrı imkân­da birer farklı tezâhürü olduğundan, bir yaprağın iki yüzü gi­bidir; âdeta ikiz kardeştir. Diğer bir ifâdeyle insan, kâinâtın küçültülmüş şekli olduğu için, kâinâttaki esrârın anlaşılması ve eşyânın hakîkatinin idrâk edilmesinde en büyük vazîfe ona düşmektedir.
Hak Teâlâ çün yarattı Âdem'i Kıldı Âdem’le müzeyyen âlemi. | Süleyman Çelebi
Allah Teâlâ, insanı mükerrem kıldığını ve bütün mahlûkattan daha şerefli yarattığını şöyle beyân buyurmaktadır: “Celâlime yemin olsun ki Biz, hakîkaten insanoğlunu şan ve şeref sâhibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vâsıtaları ile ka­rada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel nzıklar ver­dik, yine onlan, yarattıklarımızın pek çoğundan üstün kıl­ dık.” (el-İsrâ, 70)
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.