Sekiz Kız Babası
Ankara, 10 Aralık 1963 Ahmet, 7 Aralık tarihli mektubunu dün aldım. Öğretmeninizin anlattığı olay gerçekten çok acıklı. Elsiz çocuğun, müdürün tokadıyla yere düşmesi gözümde canlandı. Çok üzüldüm. Hikmet adında bir arkadaşım var. Bana bir sır açıkladı. Sana yazayım mı diye çok düşündüm. Yazmakta bir sakınca görmüyorum. Hikmet, bana
Düşün Yayınevi 1967, Tekin Yayınevi 1971-1977, Karacan Yayınları 1982, Adam Yayınları 1983-1995, Nesin Yayınevi 2009Kitabı okudu
“Şirin bir utangaçlıkla aralandı kapı, gıcırdadı rezeler ve yuvarlak başı önde ürkek bir tosun gibi içeri girdi «Peder». Mapusâne asıl ismini çoktan unutmuştu Peder'in, belki kendisi de unutmuştu asıl ismini. Çocuklar koğuşunda sübyan babalığı yapmıştı ve «pederlik» kalımıydı o günlerin.”
Cem YayıneviKitabı okudu
Reklam
AZ G iTIİLER, UZ GiTTiLER Ninemin dizine koyardım başımı. Damarları çıkık, kurumuş, sarı bir kestane yaprağına benzeyen eli başımın üstünde dolaşırdı ... Çocukların gözüne uykuyu, yıldızlı bir gece gibi dolduran masalları söylemesini bilirdi ninem. Masallar birbirine benzerdi. Her masalın bir yeri vardı ki, ninem oraya gelince, gozümden
Az gidip, uz gidip, dere tepe düz gidip, arkaya bakılınca bir arpa boyu yol gidildiğini görmek yok mu, işte bunu benim küçük kafamın bir türlü alamadığı nesneydi. Ninem çoktan öldü ben kocadım gitti.. Ama yine de şu "az gitmek, uz gitmek"i kavrayamam bir türlü. Bu Ortaçağ kafasının masallara dek soktuğu gidişi, benim yirminci yüzyıl kafam nasıl kavrasın! Ben daha dede olmadım, daha torunum yok. Sekiz yaşında tosun gibi bir oğlum var. Ninesi ona masal söylerken tam "az gittik" yerine gelince sözü ben alıyorum, sesime inanışın sesini katarak şöyle diyorum: Çok gittiler, dere tepe yok ettiler, bir de dönüp baktılar ki dönülmüyor kalkılan yer!...
Sayfa 10
Divan-ı Hikmet
Âlimim der kitap okur manasını hiç bilmez, Kur'an ayetlerini idrak edemez, bilmez, Kibrine esir olur, Hak yoluna eremez, Âlim değil cahildir, ikazdır dostlarıma!
Sayfa 76
Divan-ı Hikmet
Ey Miskin Hoca Ahmed! Yedi ceddine rahmet! Farsça dilini bilir, güzel söyler Türkçe'yi.
Sayfa 174
Reklam
Neden yazdığının bilincinde olan yazar ise hiçbir zaman subjektif olamaz. Çünkü yazar geleceğe bütün yönleriyle olabildiğince objektif olarak bakan ve bu bakışını fotoğraflarla kuvvetlendiren Erdem ve hikmet sahibi bir kişidir. Gerçek bir kalem erbabı bu tarihi sorumluluğunun farkındadır muhakkak. Bu bilinç onun zihin dünyasını sürekli kontrol altında tutar. Bu nedenle de o her zaman ve mekanda ne yazdığının bilincindedir ve niye kalem tuttuğunun da farkındadır. Bu farkındalığın tesiri iledir ki bin düşünüp bir yazmaya çalışır. Gerçek yazar her yazdığını yayınlama hevesinde olmayan erdem sahibi bir kişidir. Çünkü düşündükleri zihninde olgunlaşıp yazı ile şekil buluncaya kadar eser yazanın malı iken; yayınlandıktan sonra büyük bir ölçüde halkın mal olur.
Sayfa 26 - ÇıraKitabı okudu
İnsan bunları okurken utanıyor!
"Ben ki 18 seneden beri bir hafta bile tatil yapmadan, yalnız kalemiyle hayatını kazanmış bir muharririm.(...) İsmail Sefa'nın sürgünde öldüğü zamandan, yani iki yaşımdan son zamanlara kadar, necip, çünkü minnetsiz, fakat sırasına göre korkunç bir zaruret içinde büyüdüm. Gene de kale­mimden başka hiçbir şeye, hiçbir kimseye müracaat etmedim. İşte Türkiye'nin en al­nı açık evladından birine, boyu sırık gibi oluncaya kadar aile kucağında dandini be­bek gibi hoplatıla hoplatıla büyütülen bu paşa torunu, bu bolşevik züppesi, kellesine yalancı bir amele kasketi taklidi oturtarak siyasi namussuzluk isnadına kalkıyor.(...) İlk zamanlar halk gibi ben de onun fikirlerinde samimi olduğunu sanıyordum. Nitekim öyle olduğu için, kendisiyle aynı fikirde olmadığım halde, müdafaasını yapmak gafletinde bulundum.(...) Eğer başına kasket ve sırtına amele ceketi giyen adam la­lettayin ve mazlum bir işçi ise, hiçbir polis onun peşine düşmez. Fakat bu adam, ya­zılarından mahkeme salonlarına kadar her yerde cici bolşevik süsünü göstermeye hevesli ve gençler arasında birkaç çömez avlamaya çıkmış propagandacı Nazım Hik­met ise, kasketinin de, ot ceketinin de, yürüyüşünün de tesiri hesap edilir. Nitekim, bu tosun da aynı hesapladır ki, ayda 200 liradan fazla kıvırdığı zamanlar bile, soğan ekmekten başka aşı olmayan zavallı işçilerin kılıklarını benimseyerek sokak sokak dolaşıp durmuştur. Bilmemiştir ki 'tarihi maddecilik' bir ortaoyunu değildir. Ve Ay­vaz rolüne çıkan açıkgöz paşa torununun bu numarasına ne milliyetperver Türk gençliği, ne de Türk işçisi kolay kolay aldanmayacaktır."
Peyami'den Nazım'a
66 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.