Karadeniz’de denize sırtı dönük biçimde inşa edilen, denize bakan tek penceresi bile olmayan bir akıl sağlığı hastanesine yolu düşen hastasından doktoruna, hemşiresine, müdüründen hademesine, eczacısından mimarına, mobilyacısından çiçekçisine, müsteşarından belediye başkanına… hastane ile doğrudan ya da dolaylı yoldan bağı olan binbir türlü insanın, 100 yıllık bir sürecin ve 300’ü aşkın karakterin hikayesi. Ayfer Tunç müthiş bir zeka. Bu nasıl bir birikim, nasıl bir kurgu. 300’ü aşkın karakteri birbirine bağlayabilmek büyük bir ustalık. İlk sayfalarda hissettiğim “ben ne okuyorum böyle?” karmaşası ve tuhaflık hissi beynimizin bu kadar karakteri tüm ayrıntılarıyla hatırlamasının mümkün olmadığını kabullenip ve nitekim kitabın amacının da bu olmadığını anlayınca yok oldu ve hayranlıkla okudum. Sayfalar ilerledikçe fark ettim ki “deliler evi” denilen yer aslında bir hastane değil de Türkiye’nin kendisi. Yazar, yer ve karakterler üzerinden ele aldığı hikayelerde geniş bir perspektifle Türkiye manzarası çiziyor sanki.. Tüm bunların yanında arka planda olayların geçtiği dönemdeki toplumsal ve politik konulara da dozunda dokunuşlar yapan yazara olan hayranlığım katlanarak büyüyor. Büyük bir zevkle, yer yer kahkahalar atarak okudum. Israrla tavsiye.