Bir Tedirginlik Sanatı: Şiir… 11 AĞU Şiir, insanın yalnızlığına tutunma çırpınışının öteki adıdır. Bir itiraz, bir mutsuzluk bilinci halinde yaşadığı dünyaya, sözcüklerle katlanma gerekçeleri yaratmasıdır. Dünyayı meşru kılma eylemidir. Varlığına ilişkin, başkalarının yaptığı tanımları reddedip, insanın kendi anlamını oluşturmasıdır. Sığındığı her
Yavuz Sultan Selim Han, Mısır’ı fethettiğinde bir süre orada kalır. İdareyi eline alıp kendi hâkimiyetini yerleştirmek için bu elzemdir. Bu sırada bir çadırda kalıyor. Çadırı süpürüp temizleyen, yemeği yapan Mısırlı bir cariye vardır ki, Yavuz Selim Han sabah çıkınca, cariye geliyor, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlayıp gidiyor,
Reklam
Öldürülen Zamanlar - Garib Çoban
Öldürülen Zamanlar - Garib Çoban Sevmek, kiminle hayal kuracağını seçmektir. Seviyorum, yani sevdiğimin olduğu gibi olmasını istiyorum. Aşk, sevilenin özü’nü ortaya çıkartacak şekilde kendi haline bırakmaktır engin gönlünü. Yani aşk, birinin ötekine karşı en derin özgürlüğü’dür. İyi bir kucaklama, sizden size günün en iyi zamanı olarak
Elvedanın anlamını yitirdiği bir anda, Gittin sen. Ayrılık anlamsız, Gidişin anlamsız, Elvedan apansız... Sevmenin değersiz kılındığı zamanlarda, Sevdin sen.
iki elin arasına alınan çaresiz başlar görürsünüz beyazlayan sonra da dökülen saçlar görürsünüz bir de ipek gibi saçlar Ayhan ışık'ın ki kadar parlak saçlar...hayattaki hiçbir sorumluluğunu tam yerine getiremeden ölecek olduğunun derdine düşen insanlar ölecek olmalarını hiçe sayıp yataklı serviste her şeyden habersiz ziyaretlerine getirilen
Tarlalar...
Güneşin sırma boylu başak tarlalarına tebessümle baktığı bir Haziran sabahında henüz sabah çiği de yerden kalkmamışken köyümün öte bucaklarındaki dedemin değirmenine yola çıkmıştım. Ah o masum çocukluğum! Meraklar ülkesinin taç giydirme töreninde kendimi karşılardım. Uçan kuşu, yerdeki börtü-böceği merakla incelerdim. Postallarim çiğden ıslanarak çamura vaziyet çalmış haldeyken, gürgenlerin rüzgârda yapraklarıyla yaptıkları eşsiz notalar daha o körpeliğimde bam telime dokunurdu. Heyhat! Bu aşk nerden geliyordu? Böylesi eşsiz merak! Daha gün batımına ermeden güneşi saklayan tepelerin ardından dikilip aşağıya inerken ninemin bacası tüter, derenin gürültüsüne eşlik eden değirmen çarkının narası kulağımda bin takla atardı. O kara ekmeğin kokusu ardıç ağaçlarından gelen esintiyi dansa kaldırırdı adeta. Evin eşiğini arşınlamadan az evvel de domatesi kaptım mı bahçeden değme keyfime! Dedemin homurtusu da olmasa kâhya kelimesini hiç öğrenmezdim. Köhne günlerindeki körpeliğime ağıtlar yakmayacağım ama onu çok özlüyorum. Hem onu hem o kokuları, tatları, güneşini hatta dedemin nutuklarını...Ninemin ocak başında pişirdiği o kara ekmeğin anısına..(Dolunay Ezel YAHŞİ)
Reklam
73 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.