Babanzade'nin vefatından sonra Mehmed Akif Kahire'de Mustafa Sabri Efendi'ye taziyeye gtimiş. Merhumu anıp ağlamışlar.
Talebeleri Mustafa Sabri Efendi'ye Babanzade'den sual edince Mustafa Sabri Efendi şöyle der:
"Efendim, Naim Efendi Bey'e, selefi salihindendir desen, öyledir. Asr-ı saadet'ten bir parça desen öyledir. İlim, irfan, edep, ahlak, namus, şeref, kanaat... Ne deseniz, bütün faziletler mevcut. Böyle bir insan nasıl sevilmez? Maalesef, Türk milleti, büyüklerinin kadrini, öldükten sonra biliyor. O da hepsini değil!
Mısır'da, görüyorsunuz, mühim bir adam ölse, kıyamet kopuyor. Yahu bizde, kimler ölüp ölüp gidiyor da, kimsenin aldırdığı yok. Ancak tanıyan yakınları, yine kendi gibi olanlar biliyor."
“Hayat akıp gider, hâller değişir.
Ân’dan ân’a değişir.
Bir bakarız zordur her şey, güçtür.
Bir bakarız hallolmuş tüm zorluklar.
Yol değişir, yolcular değişir.
Etrafımızdaki insanlar değişir.”
“Hayat akıp gider, hâller değişir.
Ân’dan ân’a değişir.
Bir bakarız zordur her şey, güçtür.
Bir bakarız hallolmuş tüm zorluklar.
Yol değişir, yolcular değişir.
Etrafımızdaki insanlar değişir.”
Sonra o dünya seyyahı, kendi aklına dedi ki: Madem bu kâinatın mevcudatıyla mâlikimi ve hâlıkımı arıyorum. Elbette her şeyden evvel bu mevcudatın en meşhuru ve a’dasının tasdikiyle dahi en mükemmeli ve en büyük kumandanı ve en namdar hâkimi ve sözce en yükseği ve akılca en parlağı ve on dört asrı faziletiyle ve Kur’an’ıyla ışıklandıran Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı ziyaret etmek ve aradığımı ondan sormak için asr-ı saadete beraber gitmeliyiz diyerek, aklıyla beraber o asra girdi, gördü ki:
O asır, hakikaten o zat (asm) ile bir saadet-i beşeriye asrı olmuş. Çünkü en bedevî ve en ümmi bir kavmi, getirdiği nur vasıtasıyla, kısa bir zamanda dünyaya üstad ve hâkim eylemiş.
Hem kendi aklına dedi: Biz, en evvel bu fevkalâde zatın (asm) bir derece kıymetini ve sözlerinin hakkaniyetini ve ihbaratının doğruluğunu bilmeliyiz, sonra hâlıkımızı ondan sormalıyız, diyerek taharriye başladı. Bulduğu hadsiz kat’î delillerden burada, yalnız dokuz külliyetine birer kısa işaret edilecek.
...
Üçüncüsü: O zat (asm) öyle bir şeriat ve bir İslâmiyet ve bir ubudiyet ve bir dua ve bir davet ve bir iman ile meydana çıkmış ki onların ne misli var ve ne de olur. Ve onlardan daha mükemmel ne bulunmuş ve ne de bulunur.
...
İşte böyle emsalsiz bir şeriat ve misilsiz bir İslâmiyet ve hârika bir ubudiyet ve fevkalâde bir dua ve cihan-pesendane bir davet ve mu’cizane bir iman sahibinde, elbette hiçbir cihetle yalan olamaz ve aldatmaz diye anladı ve aklı dahi tasdik etti.