Ateş düştüğü yeri yakıyor da yaktığı yerden ta gökyüzüne kadar kül ediyor sahibini. Ey ateş, düşme çocukların üstüne, düşürme ve kanatma dizlerini yakma, yandırma düştüğün küçük yürekleri... Sus senin olsun, su küçüğün. Ama susmasın çocuklar hiç hiç susmasın Susması gerekenler konuştukça kaybettik çağı; konuşması gerekenler sustukça da insanlığı...
Geri Gelen Mektup
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden? Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu. Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse; Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse; Herşey silinip kayboluyorken nazarımdan, Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...
Reklam
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden? Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu. Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse; Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse; Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan, Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse... Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla, Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla! Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım; Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım. Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın, Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın, Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin; Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
Başkasının ruhunu ateşe verdikten sonra gül bahçesinde oturabileceğini sananların yanışını da seyrettik..!
Hak Dostları*56 Ebu Osman Hiri Hz.
EY OBUR! Ebû Osman Hîrî, öyle mübârek bir zâttı ki, rastladığı iyi veya kötü davranışlar karşısında takındığı tavırla muhâtap olduğu kimselere faydalı olur, onların kurtulmasını düşünürdü. Bir gün onu iyi tanımamış ve kabullenememiş olanlardan biri onu yemeğe dâvet etti. Dâveti kabûl ederek gitti. Adam kapıdan ona; "Ey obur! Yiyecek bir şey yok, geri dön!" dedi. Ebû Osman geri dönüp giderken tekrar çağırdı ve; "Bir şeyler yiyebilmek için ne kadar ciddî davranıyorsun. Yiyecek hiçbir şey yok." dedi. O yine geri döndü. Fakat adam tekrar çağırdı ve; "Köpek var yersen ye, yoksa hemen git."dedi. Bu hal defâlarca tekrarlanmasına rağmen Ebû Osman hiç incinmedi, hiç kırılmadı. En sonunda adam onun olgunluğunu, tevâzuunu, kibirden ve kızmaktan uzak olduğunu gördü. Bu halin ancak evliyâda bulunacağı kanâatına vardı. Özür dileyip talebesi oldu. "Sen nasıl bir kişisin ki, sana defâlarca hakâret ettim ve kovdum. Ama sende hiç kırılma ve incinme belirtisi görülmedi." diye sordu. O da cevap olarak; "Kırk yıldan beri, Allahü teâlâ beni hangi hal içinde bulundurursa bulundursun, hiç hoşnudsuzluk duymadım." dedi Ebû Osman Hayri, bir gün talebeleriyle beraber yolda yürürken, biri damdan başına bir mangal kül döktü. Talebeleri bu duruma çok üzüldüler ve adama yaptığının kötülüğünü anlatmaya kalktılar. Bunun üzerine Ebû Osman “Ateşe lâyık olan bir kimseye, kül dökülmesine binlerce defa şükretmek lâzım gelir” dedi.
AL SENİN OLSUN Daha da ne desem boş inan sana Genç yaşta ölümü arattın bana Ateş döktün, zulüm ettin bu cana Dünyayı istersen al senin olsun. Dünden beri hala başım ağrıyor Varlığın aşıma kanlar doğruyor
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.