Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İnsan görünümünde yaratılmaları bazılarına insan dememiz için yeterli, değil mi?
Erkek dünyası gerçekten sever mi kadınlığı yoksa içten içe kıskanır mı?
Reklam
hayat böyle. gördüğümüzü zannettiklerimiz ile gerçekten gördüğümüze inandıklarımız arasında ne kadar görmek istediğimizin inceliği var.
yıllar önce, amerikan iç harbinden sonra, washington'da ağırlanan bir siu şefi, corcoran sanat galerisi'ni gezdirdiklerinde, "ah!" demiş, "beyaz adamın garip felsefesi... tabiat ana'nın göğsündekileri parçalıyorlar. tanrı'nın kendi tablolarını, abidelerini yok ediyorlar. sonra düz bir yüzeyde, renklerle bunlara can vermeye çalışıyor ve yaptıklarını da başyapıt kabul ediyorlar."
tolstoy "insanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak ruhen ameliyat etmek için ise uyandırmak gerekir" demiş. ne kadar güzel bir söz.
hiç merak ettiniz mi gözyaşları diye? elinizle silersiniz, bazen ona bile mecâliniz yoktur, bırakırsınız öyle akar, iner yanaklarınızdan süzülerek, çenenizde, boynunuzda bir yerlerde kendi kendine kurur. gerçekten biter mi gözyaşı silinince, kuruyunca? içinde onca duygu, ağırlık varken, acı, hüzün varken, belki isyanlar doluyken, bunca yüklüyken öyle akıp gidip, kuruyup yok olması mümkün mü? gözlerimiz acımaz mı ağladığımızda, yanmaz mı gözbebeklerimiz, kızarmaz mı akları? neden? içindeki acıdan. yanaklarınızdan inerken bir ağırlık çökmez mi elmacık kemiklerinize? dudağınıza değdiğinde tuz tadı gelmez mi ağzınıza? kendi denizinizde yüzüyor gibi olursunuz... iç denizinizde. göğsünüzden katıla katıla çıkıp da sonra teninizin yüzeyinde bu kadar sakinleşmesi sizi aldatmasın. o gözyaşı yollarında derin izler kalır, dışarıdan görünmeyen ama teninize ve hafızanıza kaydolan.
Reklam
sırdaşı olmalıyız duygularımızın böyle zamanlarda... hüznün gölgesine sığınarak. bize ait kalmalılar. yalnız kalmalıyız gözyaşlarımızı seslendirmek için. çünkü onlar ta içimizdir, en derinimiz, en saklımızdır; yüreğimize, ruhumuza katı, kaskatı, taş gibi oturan, nefesimizi tıkayan, beynimizi karıncalandıran. sırf gözyaşı denen suya dönüşüp akmaya başlamaları onları paylaşmamız anlamına gelmez.
dünya, kendi hayatını yönlendirebileceğine inancını yitirmiş insanlarla dolu. buna "öğrenilmiş çaresizlik" diyoruz.
"hafif acılar konuşur ama derin acılar dilsizdir" demiş seneca
"insan acı duyabiliyorsa canlıdır. bir insan başkasının acısını duyabiliyorsa insandır" demiş tolstoy.
Reklam
keyif ile hüzünlerimizi, varlık ile yokluk zamanlarımızı, sancılı çabalamalarımız ile başarılarımızı el ele tutuşturup, hepsini benliğimizde meczederiz.
aşk gibi ne kovalanacak, ne de kaçırılacak bir duygu halidir mutluluk. mutluluk da mutsuzluk da öyle uzaklarda değil. tam içimizde hangisini sahiplenmek, hangisini besleyip yaşatmak istediğimize göre şekillenip serpiliyorlar.
"aşk cinayeti" diye seslendirmek ayrıca dehşet konusunu. şiddetin, cinayetin aşkla, sevgiyle hiçbir ilgisi olamaz. sahip olmak arzusu ile aşk karıştırılıyor. cinayetlere romantizm katmasın kimse. olmuyor!
hiç kimsenin beni benim kadar anlamasını beklemiyorum. beni benim kadar anlayamadığı için de kimseyi suçlamıyorum.
136 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.