Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ayaz Abdullahoğlu

Ayaz Abdullahoğlu
@ayazokuyor
Türkmen (Afshar) Uluslararası İlişkiler / Siyasi Tarih
Uluslararası İlişkiler
Qaraçöp, 26 Eylül
20 okur puanı
Aralık 2021 tarihinde katıldı
Bogomil Öğretisi
Katolik ve Ortodoksların arasında kalan Bosna kilisesi, Ortaçağ boyunca ''Bogomil Öğretisi''ni benimsemişti. Bogomil öğretisi, esasında Bulgaristan'da ortaya çıkmış olan bir Hıristiyan mezhebidir. Bu mezhebin kültürel misyonu, bölgenin Bizanslaştırılmasını ve Latinleştirilmesini önlemektir. Bogomillik dünyanın ''ışık ilkesi'' ve ''karanlık ilkesi'' üzerinde durduğunu kabul eden, ikici (düalist) bir felsefeye dayanıyordu. Hıristiyanlar tarafından kabul edilen Teslis (Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlemesi) inancını benimsemiyordu.
Sayfa 28 - Seçkin YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
"Rusya bir çeşit yeni imparatorluğun merkezi olma çabasında ve amacında değildir. Bu rolü uzun zaman oynamış olan Rusya böyle bir rolün zararlarını başkalarından daha iyi kavramıştır. Bundan ne kazanmıştır ? Bunun sonucunda Ruslar daha mı özgür olmuştur ? Daha zengin ? Daha mutlu ? ..Tarih bize başka halkları yöneten bir halkın talihli olamayacağını öğretmiştir." Boris Yeltsin (Kiev, 19 Kasım 1990)
Ukrayna'nın kaybı, Rusya'nın jeostratejik seçeneklerini belirgin olarak sınırlandırdığı için, jeopolitik açıdan çok önemliydi. Rusya, Ukrayna üzerinde kontrolü elinde bulundurarak, Baltık devletleri ve Polonya olmadan bile, eski Sovyetler Birliği'nin güney ve güneydoğusundaki Slav olmayan halklara egemen, iddialı Avrasya imparatorluğunun lideri olma çabasını sürdürebilirdi.
Sayfa 133Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ukrayna'nın bağımsızlığı, Rusya'nın kendini vakfettiği ilahi ortak Panislavik kimliğin hamisi olma iddiasının özünü sorguladı.
Kara delik
Kafkasya'nın kaybı, dirilen Türk etkisine dair stratejik korkuyu canlandırdı. Orta Asya'nın kaybı, bölgenin olağanüstü enerji ve maden kaynaklarıyla ilgili mahrumiyet duygusu yaratırken, bir yandan da potansiyel İslami karşı çıkışlar endişe yarattı.
Sayfa 129Kitabı okudu
Reklam
Sovyetler Birliği'nin çöküşü muazzam bir jeopolitik kargaşa yarattı. SSCB'nin yaklaşan dağılmasından dış dünyanın haberdar olduğundan daha az haberdar olan Rus halkı, neredeyse iki hafta içinde, artık kıtalarötesi bir imparatorluğun sahibi olmadıklarının, Rusya'nın sınırlarının Kafkasya bölgesinde 1800'lerin başındaki haline, Orta Asya'da 1800'lerin ortalarındaki haline, Batı sınırlarının -daha ani ve acı verici olan da buydu- yaklaşık 1600'lerdeki, Korkunç İvan'ın hükümranlığının sonrasındaki konumuna geri döndüğünün farkına vardılar.
Sayfa 129Kitabı okudu
Zaporojskaya Seç'in çöküşünden sonra Kozaklar, Türklere yüz tutarak, Moskova'ya karşı Kırım Hanıyla anlaşmaya vararak müttefik olmuşlardır Стали нашi запорожцi пiд турка втiкати, Пiдписалось сорок тисяч пiд турчином жити, Присягали турчиновi, як москаля бити!... Bizim zaporojyeliler Türk'e kaçtılar Kırk bin insan Türk yönetimi altında yaşamak için kaydını yaptırdı Moskofları dövmek için Türk'e and içtiler.
Trubetskoy, Bizans'tan yapılan iktibasların Doğu Slavları addedilen Rusların kültüründe (özellikle maneviyat, sanat ve din alanında) akis bulduğunu, doğal olarak benimsendiğini ve akabinde geliştiğini belirtmektedir.
Dil ve yalnız dil vasıtasıyla Slavlar birbiriyle ilintilidir. Dil, Rusya'yı Slavlıkla birleştiren yegane halkadır. "Общеславянский элемент в Русской культуре" (Rus kültüründe Slav unsuru)
"Rus Kültüründe Turani Unsur" isimli makalesinde Trubetskoy, Rus halkının ve kültürünün ortaya çıkışı sürecindeki Turani unsurların etkisine dikkat çekmekte ve bu bağlamda Doğu Slavlığı ile Turanlığın iç içe geçmesini Rus tarihinin başlıca faktörü olarak değerlendirmekteydi. "Damarlarında Turani kan akmayan neredeyse hiçbir Velikorus (Ruslar) ve Malorus (Ukrainler ve Beyaz Ruslar) yokken", diyordu Trubetskoy, "apaçıktır ki, doğru bir milli ben-idraki için biz Rusların bizde var olan Turani unsurun mevcudiyetini dikkate alması ve Turani kardeşlerimizi tanıması gerekmektedir."
Reklam
Profesyonel bir tarihçi olmamasına rağmen, Trubetskoy'un tarih yazımı alanında yaptığı ilk kapsamlı çalışma, 1925 yılında yayınlanan Nasledie Chingiskhana (Cengiz Han'ın Mirası) adlı bir kitapçık idi. Eser, tarihi malumat vermekten ziyade, bin yıllık Rus tarihini yeniden yorumlayan formülasyonlardan oluşmaktaydı. Burada Trubetskoy, genel olarak Rus tarihini Doğu tarihine eklemleyerek yorumlamaktaydı. Eserde Cengiz Han'ın liyakat, sadakat ve dini toleransa dayanan bir Avrasya imparatorluğu kurduğu ve Rusların da bu imparatorluğun bir parçası addedildiği, zamanla devletçilik ruhunun Altın Orda devletinden Moskova'ya kaydığı ve bu sonuncunun yükselişinde bu steplerden alınan iradenin etkili olduğu hususları öne çıkmaktadır. I.Petro reformlarının Rusların manevi bütünlüğünü parçalaması, Rus kültürünün özünü bozması, Avrupalılaşma ile beraber devletin emperyalist ve sömürgeci bir karaktere bürünmesi yerilmekte, Bolşevik yöneticilerin, Petro'nun devamcısı olduğu vurgulanmaktadır.
Trubetskoy'un tarih anlayışı, "Rus tarihine Batıdan değil, Doğudan bir bakış" ve Rus etnosunun oluşumunda sadece Slav değil Turani unsurların da etkileşimde bulunması gibi hususlar öne çıkmaktaydı. Ona göre tarih, bütün yolların nihai kertede Avrupa'ya çıktığı tekdüze bir akıştan değil, her medeniyetin kendine özgü zaman çevrimleri olan ve hiçbir kültür ve medeniyetin bu bağlamda ileri-geri diye kıyaslanamayacağı çok bileşenli bir süreçten ibaretti.
Trubetskoy'un Rus kültürünün oluşumunda "Turani unsur"un olumlu katkısından detaylı bir şekilde bahsetmesi ve Avrasya tarihini kadim Türk ve Doğu Slav halklarının pozitif etkileşimi olarak sunması, onu aynı zamanda Turkofil (Türk sever) Rus aydını olarak tanımlamaya imkan vermektedir.
1990'lı yıllarda Avrasyacılığın yeniden gündeme gelmesi, Rusya'nın yine benzer meydan okumalarla karşılaşması ile doğrudan ilgili idi. Diğer bir ifade ile, 1900'lerdeki saiklerin benzerleri 1990'lı yıllarda da ortaya çıkmıştı. Bu saikler arasında, Sovyet kimliğinin ve düzeninin çöküşü, perestroykadan ve Batılı reformlardan verim alınamaması ve ülke içinde ayrılıkçı hareketlerin ortaya çıkışının yanısıra Müslüman/Türk azınlığın duyarlılığının artması, ayrıca yakın çevrede Pan-Türkçülüğün yükselişine yol açabilecek bir Türk kuşağının bağımsızlık kazanması vb. faktörler sayılabilir.
Bu arada, 1921 yılında Trubetskoy'un genç Rus muhacirlerden Petr Savitski, Petr Suvchinski ve Georgi Florovski ile birlikte Avrasyacılık fikir akımını kurduğu da kaydedilmelidir. Bu akım, Batılılaşma sürecine karşı hem bir alternatif sunmaya hem de Rusya'nın medeniyet kimliğini yeniden inşa etmeye çalışmaktaydı. 1928 yılında hareketin parçalanması sonrasında Trubetskoy hareket içindeki fiili faaliyetini durdurmuştur.
Sayfa 87 - Küre YayınlarıKitabı okudu
94 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.