Konuştukça daha çok sinirleniyorum. Susunca
sustu oluyor. Susunca diyorum ki, bilseler böyle olmazdı. Susunca diyorlar ki, ne haldesin bilelim, demiyorsun bir şey. Ben ağzımı açınca yine aynı şeyler oluyor. Yine bi halt olmuyor. Doluya koysam ne, boşa koysam ne, ortada bardak yok.
Susmadan önce biraz konuşsaydım keşke. Bir şeyler mırıldansaydım kendime. Şimdi böyle yaralı hayvanlar gibi, sabahın erken vaktinde ağlayan kedi, kuş gibi belki.. Öyle garip bir durumdayım işte. Ne bileyim, bir şeyler deseydim en azından. Şimdi herkes dinlese bile açamam ağzımı. Zor günlerin hepsi geçiyor da geriye kalanlar hep buruk oluyor. Elini neye atsan kıracakmışsın gibi geliyor. Birçok şey seni kolayca deviremiyor ama ne zaman bir şeye sevinsen, mutlu olsan, hep buruk hissediyorsun. Insanin o an geçmişine dönüp, ağlayan haline sarılası geliyor. Hava almak için dışan çıkıyorum ama insanların arasında daha çok havasız kalıyor gibi dönüyorum eve. Şikayet etmiyorum da, gram hevesim yok. Yeni birini tanımak için, yaşamak için, en ufak bir girişimim olmuyor. Hatta ben kendimi sevdirmemek için bazen elimden geleni yapıyorum.