Yeni alınmış bir vazonun o hevese rağmen kırılması gibiydim... içine konulan ve konulacak bütün çiçeklerin solmasına neden olan bu sakarlık kendi kendimi toplarken yüreğimi kanatmıştı... Şimdi ne heves ne de solmamış bi çiçek kalmıştı içimde..
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar Şu aranıp duran korkak ellerimi tut Bu evleri atla bu evleri de bunları da Göğe bakalım.
Fakat Müzeyyen beni hatırlamış olman canımı öylesine yaktı ki bir bilsen. Çünkü hatırlamak için önce unutmak gerekir. Senin beni unutmuş olmana katlanamıyorum.
Tutunamayanlar'da; “kollarımı açıp tüm insanlığı kucaklıyorum.” diyen Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar'da: “bütün insanlığı kucaklamak isterken, neredeyse bu dünyanın altında eziliyordum.” diyerek umudunu kesmişti insanlardan. Bu, hayatın en yorucu vazgeçişidir.. 🌾
'' Gölde yaşayan bir kaplumbağa, her gün etrafında kanat çırparak yükselen kuşlara özenip uçmayı, gölün karşı kıyısına geçmeyi diler. Dileğini kuşlara söyler, kuşlar da: “Uçabilirsin. Kaplumbağalar da uçar.” diye yanıtlar. İki kuş, kaplumbağaya bir dal uzatırlar ve ağzıyla dala sımsıkı tutunmasını söylerler. Kaplumbağa tutunur. Kuşlar havalandıkça, ömrü boyunca hiç çıkmadığı kadar yükseklere çıkan kaplumbağanın şaşkınlık ve heyecandan ağzı açık kalır. Ağzını açmasıyla birlikte dalı bırakır ve göle düşer. Hayatının ne bir adım gerisine ne de ilerisine. Sırtında koca bir kambur gibi taşıdığı yüküyle, eviyle, ocağıyla, usul usul yaşadığı, ait olduğu dünyasına…"