Birbirlerini tanımayan ve zor dönemlerden geçen üç kişinin, hayatı daha kolay ve yaşanılası bir hale dönüştürmek için kendilerine ayırdıkları bir aktivite var: Sufle yapmak!
Lilia, hayatı boyunca ne kocası ne de çocukları tarafından sevilmemiş bir kadın. Ferda, çocuk yaştan itibaren annesinin ebeveyni olmak zorunda kalmış, kendi hayatını yaşayamamış bir kadın. Marc ise hayatının anlamı olan karısını aniden kaybetmiş bir adam. Üçü de toparlanmak, iyileşmek için yemek yapmayı seçiyorlar ki, bir aşçı olarak mutfağın harika bir şifalanma noktası olduğunu düşünüyorum. Okurken üç karakter ile birlikte üzüldüm, hayal kırıklığına uğradım ve sonra yine onlarla birlikte iyileştim. Bazen hayat bir sufle kadar zor ve karmaşık olabilir, problemleri çözmek tıpkı sufle yapmayı öğrenmek kadar uğraştırıcı olabilir ama hiçbir şey sonsuza kadar sürmez. Ortası çökmemiş bir suflenin verdiği hazzı yaşamın tüm detaylarında bulabilmek dileğiyle...
Kolay okunan, zihni yormayan bir kitap. Eğer yorgun ve kırgın olduğunuz bir dönemdeyseniz bu kitapla birlikte zihninizi meşgul edebilir ve hatta Lilia, Ferda ve Marc ile birlikte mutfak terapilerine başlamayı düşünebilirsiniz.
Kitabı okumadan önce filmini izlediğim için konuya oldukça hakimdim. Okuma hevesimin olmadığı bir dönemde, kendimi motive etmek için okuduğum bir kitap. Maalesef çok yüzeysel yazılmış ve sayfa sayısı da bu konuda önemli bir ipucu veriyor. Keşke biraz daha ayrıntılı olsaydı dediğim bir hikaye.
Konusunu, hayatı tersten yaşayan bir adamın hikayesi olarak özetlemem yanlış olmaz sanırım. Yaşlı bir insanın bilinci ve dış görüntüsüyle doğan ama gittikçe gençleşen Benjamin'in tuhaf hikayesini okuyoruz. Benjamin, annesi ve babasından büyük doğuyor ama torunlarından daha küçük bir yaşta hayata veda ediyor. Hayal gücünün sınırlarını zorlayan, okurken akılda canlandırması zor bir kitap.
Kitabevinde kitap ayracı diye veriyorum bu kitabı. Dediğiniz gibi bu kadar güzel bir konu keşke daha derinlemesine ve ayrıntılı ele alınsaydı. Fitzgerald'a yakışmadı.