‘Güzellik nedir ki?’ diye soracaktır birisi, ‘damağa ve dimağa göre değişmez mi?’
Güzelliği tanımlamak zor evet, zira her ruhun onu idrak etme biçimi farklı. Ancak güzelliğin yaşantısını tanımlamak zor değil. Güzelliği tecrübe eden kişi dünyaya hayretle bakmaya başlar. Dikkatini yüzeysel ve geçici olandan derin ve sonsuz olana kaydırır. Şeylerin özünü daha derin bir kavrayışla idrak eder. ‘Güzellik, biçimin sanki öbür biçimlere akmak üzereymiş gibi olduğu geçiş anındadır’ der Thoreau.
Ruh ve dünya arasında hayret köprüsü kurulur. Aaa, bu çiçek nasıl da güzel filiz vermiş, nasıl da güzel bir koku yayıyormuş meğer? Şuradan bakınca günbatımı nasıl da güzelmiş? Şu yavrucuğun annesine attığı gülücükler de ne güzel.
Hayrete uyanmak, hayretle bağ kurmak. Kalbi daha önce görülmemiş ve farkına varılmamış olanın bilinç ve farkındalığına çağırmak. Güzelliği yaşayan kişi kabına sığamaz, hayatı açar ve hayat tarafından açılır, bir bağ kurar. Sonsuzlukla ve El-Latif ile bir bağ.