Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
ne kadar uğraştıysam da ortak bir yangın yakıştıramadım gözlerime rüzgârın geceleri sürüklediği odalarda her suçu ergenliğimin ince bileklerine bağışlayacak bir ten yazgısı bulamadım gövdeme
ne ırmaklarda haz, ne perçemlerde sefkat var artık kuşkuyla dönülen aynalar ve kapılar şimdi yalnızlığa kötü gelen yağmurlar acıtan tesadüflerin sesi: mutluymuş ah gazala, her şey eskisinden fenâ: kül büyüt canım ve mümkünse acını unutma
Reklam
bir zaman senden ağlar kaldım gazâla sesim o uzak dağlarda dağdâr şimdi sanki unutmak için var anılar kinimde ve sanki hep küs tadıyla söylenmiş bir şarkı duyduğum: herkes bir gün bir aşkta imkânsız hâlâ
bir örnek ses sağanağıydı evler hangi hayatın imlâsı bozuksa ona sığındım hep aynı tozdu yuttuğum bir soluk için dolanırken sokaklarda işittiğim hep aynı âzâr: bilmediğin hayatları dokuma asla
belki bir halıdaki yalancı desendim fayda vermedi ilmeklerdeki çırpınışım kanımın rengine bulaştı göz nurum özürler bileklerime dolandı kan kardeşi oldum canımla
şükran çocukların kederi kimsenin hayâsını acıtmazken geldim ve bahar dallarını incittim ağaçların misk ve amber aktâr ve azelyaları uzak tuttum hanemden kalubelâ, dinmedi içimdeki gedâ
Reklam
saçlarımı rüzgara tutup döndüm nesebime duyulmaz oluncaya kadar bağırdım kül ovalarda unutmadım: dağlar uzak, girdap ve ahd herkesin kollarında birinin sarılması noksan ağabeyini soran bir çocuğun gözleriyle kaldım doğu'da her dağa bir fâtiha'yla
bilmedim, çünkü herkesin kalbi artık biley taşı herkes kısık bir sesle hırpalarken canını bazı babaların yasıyla yaşarken herkes savurdum bir sitemle ölümün giz dilini ne baba ne oğul olabildiğim kadın, bağışla: ey yetim, bu aşkta babanı bulamadım galiba
eriyen bakışlarımda çözülürdü zamanın uğultusu gelirdin: dudaklarının arasında yağmurun sesi unuturdum, uzayıp giden gökyüzü kime kapalı neden her şey vecdini soldurur çocukluğunu anlatırken neden mendil ister babasız kadınlar
eski bir sevgilinin hatırasını örter gibi kapandı ardımdan yedi kibir bir karar üstüne yüz sürdüm yolların sonsuz âvâzına, yürüdüm melekler bakmasın diye uyurken örtünen annem ben uzak yaşına gelince şimdi naz: âh ki büyüttüm çocuklarımı başkalarına!
Reklam
sokakları gönendirmek için gezinen yüzüm şimdi pas artık kesif kokularla anılıyor adım ve cismim her kötülüğe varım artık: annem beni görmüyor çünkü anneler bir gün icâzet verir her çocuğa: git ve gözlerin güz olmadan başkalarını öv artık
bir tablo sadeliğinde görünürken seyrim yanaklarımın sıkılması gerektiğine inanmıyorum gözlerime katılması gereken buğuya bile yazıktır çünkü yazık: adım kimseye dövme değil artık!
sesim bir sabah kadar gürültücü olmadıysa ne yapabilirdim göğsümü germek ve gözlerimi ovuşturmak neyi çözerdi dağın eteğine inen sisi bir büyüme nedeni gibi görmek çam ağaçları arasında aldığım yolu kutsal saymak yetmezdi bana çünkü diş çıkaran bir çocuk hırçınlığında geçti daha kaç ömrüm
ben ancak o kapının önünden geçip giden yolcuları seyredebilirim çünkü su bile derinliğini kaybetti kimseye nakış değilim artık
evvel zaman öptüğüm her dudaktan ömür gülüşümün seyrinde güllerin yeşerdiği hâşâ bozkırdaki mezarların yalnız ağaçlarına koşarken durdum ve kulak ettim benden sızan oluğun esrârına: gel ve dindir beni her nasılsa
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.