Herkes birbirine bir kazık attığı zaman mutlu. Bu şehir yalancılar şehri, dolandırıcılar şehri, iki yüzlüler şehri. Bu şehrin insanı kendi kendine bile yabancı. Kendi kendini kandırmayı anlarım, bir insanca yanı vardır. Hayır, bunların kendi kendilerine iki yüzlü olması korkunç. Kendi kendilerine iki yüzlü oluyorlar. Kendi kendilerine zerrece saygı duymuyorlar. Hiç kimseye sevgi, saygı duymuyorlar. Bir kurumuş yanları var. Sevgi gözleri kurumuş. Sevgi gözleri kuruyup yalan gözleri iki misli, üç misli büyümüş.
Umutsuzluğumuz, karamsarlığımız, korkumuz, derdi keşfedip onun karşısında eli kolu bağlı kalmamız, yarı aydın, bencil, bilgisiz oluşumuzdandır.
Umutsuzluk geri kafalılıktan, düşünememekten doğar.
"Nasıl bir dünya mı? Haksızlıkların olmadığı bir dünya... insanların hepsinin mesut olduğu, hiç olmazsa iş bulduğu, doyduğu bir dünya...
Hırsızların, başkalarının hakkına tecavüz etmelerin, bol bol bulunmadığı ne demek! Hiç olmadığı bir dünya! Sevilmeye layık küçücük kızların orospu olmadığı, geceleri hacıağaların minicik kızları caddelerden yirmi beş lira pazarlıkla otellere götürmediği, her genç kızın namuslu bir delikanlıyla konuşabildiği, para için namus, ar, haya, hayat, gece, gündüz satılmadığı bir dünya... Muhabbet tellâllarının günde otuz lira kazanmadığı bir dünya... Sokaklarda sefillerin bulunmadığı bir dünya... kafanın kolun, çalışabildiği zaman karnın muhakkak doyabildiği, eğlenebildiği bir dünya... İçinde iyi şeyler söyleyemeye, doğru şeyler söylemeye salahiyetler kıvranan adamın, korkmadan ve yanlış tesfir edilmeden bu bir şeyleri söyleyebildiği bir dünya..."