Murathan hızla o yöne koştu. İkisi de neşeyle güldü. Her yeri neşeli kahkahaları doldurdu.
Bu an birinin hafızasında sonsuza kadar yer ederken, diğerinden sonsuza kadar uçup gitti.
Ben yirmi altı yaşımda, Murathan gitti diye için için ağladım. Tıpkı altı yaşındayken Kepçük gitti diye avaz avaz bağırıp ağladığım gibi. Bundan sonrası ise savaştı. İkimiz için de çetin geçecek, belki de kalplerimizi tarumar edecek büyük bir savaş. Zira bu savaş mantıkla kalbin savaşıydı. Geçmişin savaşıydı. Bütün kayıpların savaşıydı.
Ve ben Gökçen, masalda da gerçekte de kalbi olmayan Gökçen. Olmayan kalbim artık sadece tek bir kişi için vardı.
Dönmek istedim ama dönemedim. Gitmek istedim ama gidemedim. Sırtım ona dönük, titreyen dudaklarımla öylece durdum sadece. İkimizden de ses çıkmadan bir iki saniye öylece bekledik. Ne o gidebildi ne de ben.