"Başka hiçbir şeye yer olmadığını düşündüğüm kalbimde yer edindin. Benim toz ve taş ektiğim yerde çiçekler bitirdin. Çıkmakta ısrar ettiğin bu yolculukta şunu unutma. Sen ölürsen, ben de uzun süre hayatta kalmam.”
“Doğru söylüyorum,” dedim. “Sen yol kenarında bulduğum parlak bir penisin. Sen tuzdan veya uzun bir gece yürüyüşünün sonundaki aydan daha değerlisin. Sen ağzımdaki tatlı şarap, genzimdeki şarkı, yüreğimdeki kahkahasın.”
Denna’nın yanaklarının kızarmasını umursamadan devam ettim.
“Sen benim gibi biri için fazla iyisin,” dedim. “Bedelini ödeyemeyeceğim bir lükssün. Yine de benimle gelmen için ısrar ediyorum. Sana bir yemek ısmarlayacağım ve adına Denna denilen o uçsuz bucaksız harikanın üzerinde saatlerce rapsodiler söyleyeceğim.”
Ayağa kalktım ve onu da kaldırdım. “Sana müzikler çalacağım. Şarkılar söyleyeceğim. Bu akşamüstü dünyanın geri kalanı bize ilişemeyecek.” Başımı biraz yana eğerek cümlemi bir soru haline getirdim.
Denna’nın dudak uçları yukarı kıvrıldı. “Kulağa çok hoş geliyor,” dedi. “Bir akşamüstü boyunca da olsa dünyadan uzak kalmayı çok isterim.”