Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

sema

sema
@benkirkeniz
Tanrılığım içimde, güneşin denizde boğulmadan önceki son ışıkları gibi parlıyor.
Bezden yapılıp içi doldurulmuş, boynunun üstüne porselen bir kafa yerleştirilmiş bir bebekten farkım yoktu; beni benden yaptıkları o bebeğin içine hapsettiler ve gerçek sesim çıkamadı benden dışarı.
Reklam
sema
@benkirkeniz·Bir kitabı okumayı düşünüyor
Ben Ruhi Bey Nasılım
Ben Ruhi Bey NasılımEdip Cansever
8.3/10 · 2.322 okunma
Kötü anlar bunlar ve geçecek. Sadece geçmesini bekle. Daha sonra yaşamaya devam edersin. Tekrar insan olabilirsin. Yavaş. Daha yavaş. Sakin. Diyordum kendime.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Oysa Nietzsche’nin şu ünlü savı var: Eğer evren sınırlı sayıda atomdan oluşuyor ve sonsuz bir zamana sahipse -ki öyle- o halde bizi biz yapan bu durum bir gün gelecek ve yeniden tekrarlanacak. En azından öyle bir olasılık var: Tüm atomlar bir kez daha aynı şekilde dizilecek ve biz bir kez daha aynı annenin karnından doğacağı, büyüyeceğiz, yaşayacağız ve bu, sonsuza dek döngüler halinde devam edecek. Olamaz mı?
İstanbul tişörtümde geniş bir yırtık vardı ve göğüsüm boydan boya kanıyor, biber gibi yanıyordu. Ama içimden gülmek geliyordu. Adrenalin acıyı hissetmemi engelliyordu belli ki. İşin sırrını öğrenmiştim. Adrenalin.
Reklam
Şu anda hiçbir şeyden etkilenmeyen biriyim. Sanki ruhum bedenimden ayrılmış, birkaç metre öteden olup bitenleri izliyor sakince. Bu, aslında benim gibi bir inançsıza yakışmayan bir düşünce. Ruh diye bir şeyin varlığına inanıyor olsaydım, ruhumun bedenimi özlediğini söyleyebilirdim. Oysa yok böyle bir şey. Zavallı maddeci madde. Maddenin ağzını kolonyalı mendille sildim.
Zaman her şeyi değiştirirdi. Çoğunu rezil etti, çok azına bilgelik bahşetti. Artık o şiirleri okumuyorum.
Aniden, görünmez bir ırmağın akışında kaybolup gidecekmiş gibi sımsıkı tutunurdu bana. Tenine değen her yerim alev alev yanardı. Gideceği, kaybolacağı başından belliydi aslında.
Yüksek tavanlar insanı doğrudan çocukluğuna götürüyor olmalıydı. İnsanın yerden bitme olduğu dönemlerdeki algısını çağrıştıran bir tarafı vardı bunun.
Konuşulanları dikkatle dinliyormuş gibi yapmaya başladığımı farkedince canım sıkıldı. İnsanlara beklediklerini vermekten vazgeçmeliydim. Nasılsam öyle davranmalıydım. Başkalarına göre davranmaya başladığım anda hayatla bağımın inceldiğini, yaşanan anın derinliğinin kaybolup iki boyutlu bir hal aldığını hissediyorum.
Reklam
Bir fotoğrafın içinde donup kalsaydık beraber. Bu ağaçlar, bu toprak, bu hava, bu sessizlik ve tüm bunların ortasında okumakta olduğu kitaba dalıp gitmiş ben.
Zamansız bir mutluluk duygusunun bedenimde dolaştığını hissediyorum. Yaşamak güzel şeydi. Ama tüm bunları güzel kılan şeyin yanımda oturan kızın Nabokov okuması olduğunu da biliyordum. Herhangi biri değildi.
Çok saçma. Eski moda hikayelerinin açılış cümlesi gibi: her şey günlük güneşlik bir mayıs günü başlamıştı. Her şey. Ama hayatta bazen bir sürü şey üst üste gelebiliyor. Uzun zaman kayda değer bir şey yaşanmıyor, sonra birdenbire önemli olaylar akın ediyor.
Ben de birçokları gibi telefonu saat niyetine kullanıyordum. Oysa saatin yeri çok başkadır. Değil mi sevgili Tanpınar…
Heyecanlanıyorum. Coşku. Karanlıkta kahkaha atasım geliyor. Ama bu çok yanlış bir hareket olur.
84 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.