Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ezel Pamuk

Ezel Pamuk
@besamelsoslutavuk
18 Ağustos
10 okur puanı
Mart 2020 tarihinde katıldı
Ezel Pamuk tekrar paylaştı.
Uzun ve rahat adımlarla, durup dinlenmeden yolunu, yönünü karıştırmadan kaybetmeden yürüdü; insanı ve pusulanın mıknatıslı ibresini utandıracak kadar bir kesinlikle kampa doğru yöneldi.
Reklam
''Birden Evgenia'yı ne kadar özlediğimi fark ettim. Üç gündür görmemiştim onu... Çok kıymetli bir şeyimi kaybetmiş gibi oldum... ...Yeşil gözlerindeki ışıltı, sesindeki sevinç bir anda bütün yorgunluğumu aldı, götürdü. Ee ne diyordu şarkı ''vücud ikliminin sultanısın sen, efendim derdimin dermanısın sen''. Sahiden de sevginin iyileştirici bir gücü vardı. Elbette yalansız olanın, çıkarsız olanın, hakiki sevginin gücü vardı. Eğer sizi samimiyetle seven bir kadın varsa mutlu olmanız için yeterince sebebiniz var demekti. Bu sevgiyi ne kadar hak ettiğim çok su götürürdü ama o şanslı erkeklerden biriydim ben.''
Bu sene zavallı bülbülü dinleyemedim, bir taze gül koklayamadım diye üzüntü duyan şairin birine sonbaharı tavsiye ettim.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Çaresizlik insanı aşağılık bir mahluka dönüştürüyordu demek. Ben yakamı kurtarayım da... “Bencil, bencil bu Müştak... Ne olurdu sanki suluboyanı, Şaziye’ye verseydin...” Ama Şaziye, tertipli kullanmıyor, bütün boyaları birbirine karıştırıyor, temizlemesi de bana düşüyor, demedim... Çünkü suluboyamı teyze kızıma vermek istemiyordum. Evet, bencildim, defterimi, kitabımı, kalemimi, bilhassa da suluboyamı kimseyle paylaşmak istemiyordum. Tıpkı Nüzhet’i paylaşmak istemediğim gibi... “Bak kartonu yırtıp attı, sırf Şaziye kullanmasın diye... İçinde kötülük var bu çocuğun, kötülük...” Gerçekten de içimde kötülük var mıydı? Yoksa Nüzhet’i de artık başkalarıyla olmasın diye...
Bence sevgiliye ulaşmak denen şey, Peri'nin yanımda olması, hem de güler yüz göstermesidir. Yanımda bulunmadığı zamanlar, sanki dünyanın öteki ucuna giderek, hem de bir girdaba düşüp yok olmuş gibi sanarak çıldırma derecelerine varırım. Yanımda olup da bana alnının kırışıklığını gösterdi mi, bunu da dayanılmaz bir ayrılık, bir iç acısı sayarım.
Reklam
Aşk geçici, evlenme ise daimidir. Evlenmeyi aşkın devamı sanan nice saf yürekli çiftler, üç ay geçmeden dudaklarda ateşin söndüğünü görmüşler ve bir akşam, kendilerini karşı karşıya esner bulmaktan şaşırmışlardır. Aşk değişmeyince ölür. En eski edebiyattan en yenisine kadar, her dilde, şiirin konusu zevce değil, sevilendir (maşuka), hayaller ve benzetmeler, hep sevgilinin süzgün gözleri ve karanlık kirpikleri etrafında pervaneler gibi uçuşur. Kahramanı zevce ve konusu evlenme olan hikayeden daha tatsız ne olabilir?
Şimdi artık bahçenin derinliği genç kızı cezbediyor Bu bahçe keşfe açık bir kalbi bekler gibi Yürüdükçe bahçeden bir şey siniyor kıza Şivekâr bahçeye tını salıyor adım attıkça Çok geçmeden gözlerinin önüne Ne diyelim? Resim içinde resim mi? Edebiyat burada bize yardım edemez. Bir çiçekle meşgul olan kelebekle meşgul olan bir erkek Eskiler olsaydı betimleyeceklerdi Biz yeniler Alt dudağımızı ısırır Ve terleriz Şivekâr bizden biri Onun dilinden dökülen Bizim kelimelerimiz Saçma Ama başka ne sorulurdu ki? “in misin, cin misin?” Cevap verdi Hüsnü Yusuf: “ne inim, ne cinim” “ben de senin gibi bir beni âdemim” Şivekâr buldu Kendi arayışında bir karşılık bulunduğunu. Ya Yusuf? Peki, Hüsnü Yusuf bulunmak istiyor muydu?
Size karşı beslediğim duygular, bana özgü bazı hususları saklamaktan beni menediyor. Benim hakkımda bilmediğiniz hiçbir nokta kalmasın istiyorum. Beni çok meşgul eden bir başka şey daha var... Mektuplarımda siz diye hitap ediyorum, oysa birbirimizden ayrılırken senli benli konuşmaya başlamıştık. lsrarla beni affetmenizi istiyorum, sizden ayrılalı pek az bir zaman geçmesine rağmen bana bir şeyler oldu. Biraz kaprisli, biraz değişken olan her insan, davranışları için mazeret bulur. Bu da basit bir gözlem. Uzaktan siz diye hitap ederek yazmama izin verin. Siz diye hitap etmek benim için gerçekten daha kolay oluyor. Tekrar görüşmemiz nasip olacaksa, ki benim en değerli, en gizli hayallerimin kaynağı budur (bu hayaller benim çocuklarım gibidir. Onları besliyor, beşiklerini sallıyorum, bundan asla vazgeçmiyorum. Onları hayalen bu kadar çok seviyorsak, gerçek çocukları kim bilir nasıl çok seveceğimizi ve bunun ne büyük bir mutluluk olacağını da düşünüyorum) ve böyle hayal ettiğim zamanlar, ruhum yavaş yavaş, sonsuz derecede özlenen, o sınırsız ilahi güzelliğe doğru yükseliyor ve kendimde olmadan hiçliğin, yokluğun tehdidine karşı koyacak gücü bulabiliyorum. Belki aşk ölümün antitezi olduğu içindir bu; bizim için doğuş esrarını izleyen hayatın esasını oluşturan bir andır. Bütün bu düşünceler bende, tekrar buluşmamız için bir yakarışa dönüşüyor. Eğer duam kabul olursa, sizi hiç sıkıntıya sokmamaya ve yine sen diye hitap etmeye söz veriyorum... Ama şimdi o kadar çok söyleyeceklerim var ki...
Bu umutların bedeli gelecekte dökeceği gözyaşları olacaktı. Çünkü, hayalden doğan umutlar, genellikle zaman içinde kırılıp giderler, temelleri yoktur. Tıpkı köksüz bazı ağaçlar ve çiçekler gibi... Hayallerin trajik kaderi budur. Ama yine de hayalsiz yapamayız. İyiyi ve kötüyü tanıyacağımız yolda yürüyebilmek için hayaller gereklidir...
89 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.