Aslında bilgi senin gözünde her şeydir. Şu hayvanlaşmak dediğin şeyi bile kafanla istiyorsun aslında. Senin istediğin gerçekten bir hayvan olmak değil; kendi hayvansal davranışlarını kafanla izleyip bunlardan soyut bir haz, bir heyecan duymak. En kaşarlanmış entelektüellikten daha kokuşmuş bir istek seninkisi. Çünkü entelektüelliğin en kötü, en son aşamasıdır bu: Hayvansal içgüdülerine hayvansal tutkulara karşı senin şu duyduğun sözüm ona sevgi. Tutku ve içgüdüsü: Bunları istiyorsun istemesine de kafanla istiyorsun, bilinçli olarak. Her iş kafada olup bitiyor, şu kafa tasının içerisinde. Ne var ki sen gerçekten var olan şeyleri yaşamak yeteneğinden yoksunsun; bunun da bir oyun olmasını istiyorsun; ruhunun geri kalan yönlerini tutsun diye.

Kavga çıkarmak zorunda kalırsam özgürlüğümü bile bile yitiriyorum demektir. Belki de kavgaya tutuşup keyfimi bozacak oranda değer vermiyorum, başımdaki şapkaya.
İnsanların çoğu bir hiçtir, anlamsız birtakım işler yapıp anlamsız birtakım sesler çıkarmaktan öte bir şey bilmezler. Ortadan olduğu gibi kalkıverseler çok daha iyi olur. Çünkü nasılsa var değiller aslında; hepsi de kuru gürültü yapan birer hiç.
Doğrusu birtakım insanları, salt bizimle bir arada bulunuyorlar diye hesaba katmakta oldum olası bir anlam görememişimdir. Onlar buradaysa benim neden umrumda olsun yani?
Cahilsin; okur, öğrenirsin. Gerisin; ilerlersin. Adam yok; yetiştirirsin, günün birinde meydana çıkıverir. Paran yok; kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.
Bakın, iki dünya vardır: Sözü edilmeden varolan dünyaya gerçek dünya denir; çünkü bu dünyayı görmek için sözünü etmeye hiç gerek yoktur. Öteki ise sanat dünyasıdır, bu dünyadan söz etmek gerekir; çünkü ancak sözü edildiğinde var olur.